GÜRKAN HACIR’IN BİLİMSELLİKTEN, AKIL VE MANTIKTAN UZAK İDDİALARINA CEVAPLAR

Gürkan Hacır 17 Ocak 2022 Pazartesi günü Korkusuz gazetesinde yayınlanan Bilimsel Şüphecilik başlıklı yazısında, arkadaşımız Dr. Oktar Babuna’nın lösemi hastalığının vesile olduğu kemik iliği kampanyası hakkında bir yazı kaleme almıştır. 

Sayın Hacır, “Bilimsel Şüphecilik” başlıklı bir yazı yazarken, şaşırtıcı şekilde çok az bir araştırma dahi yapma gereği hissetmemiş, geçmişteki bazı yalan ve iftiralardan oluşan gazete haberlerini tekrar ederek bilim, akıl ve mantık dışı iddialarda bulunmuştur. 

Yazıdaki gerçek dışı iddialara ilerleyen satırlarda delil ve belgeleriyle yanıt verilmektedir. Ancak, öncelikle üzerinde durmak istediğimiz konu, Sn. Gürkan Hacır’ın yazısında açıkça hissedilen üstü kapalı amaçtır. 

Sn. Hacır, nedenini bilemediğimiz ama yakında ortaya çıkacağını tahmin ettiğimiz bir nedenle, MHP’ye kendince bir mesaj göndermekte, kendi yöntemiyle eski sağlık bakanı merhum Osman Durmuş’a övgüler dizerek, sanki MHP’den bir beklenti içinde olduğu izlenimi vermektedir. Bunu yapmak için de arkadaşımız Dr. Oktar Babuna’nın hastalığını ve vesilesiyle yapılan kan kampanyasını kullanmaktadır. 

OYSA MHP, ÇOK KÖKLÜ, TECRÜBELİ VE DAVA İNSANLARINDAN OLUŞAN, SAMİMİ NİYETE GÖRE DAVRANAN BİR PARTİDİR. YÜZEYSEL, ŞAHSİ ÇIKAR VE BEKLENTİLERE YÖNELİK ÖVGÜLERLE İNSANLARI DEĞERLENDİRECEK BİR SIĞLIĞI, BAŞBUĞ ALPARSLAN TÜRKEŞ’İN GÜÇLÜ KARAKTERİ VE DERİN FELSEFESİYLE KURULMUŞ VE KÖKLENMİŞ BİR PARTİDEN BEKLEMEK SON DERECE ACEMİCE GÖRÜNMEKTEDİR. 

Günümüzde bir kısım medyanın, gelen bir telefon üzerine istenen konuda haber yaptığı, bazı gazeteci kimlikli kişilerin düşündürücü şekilde her fikirden TV kanalında konuşma imkanı bulabildiği, masum insanlara bir talimatla iftira attırılabildiği bir dönemde, Sn. Gürkan Hacır’ın durup dururken 22 yıl önceki kan kampanyasını köşesine taşıyarak, bir anda MHP’li merhum bir bakanı övmesi, kendisi hakkında şüphe duyulmasına ve ister istemez amacının sorgulanmasına neden olacaktır. 

Sn. Hacır, dürüstlüğüne leke sürdürecek bu tür gerçek dışı haberlere alet olmamalı, “kaypak” zihniyetli gazetecilerle beraber anılmaktan sakınmalıdır. Kendisinin samimiyet ve vicdanına da bu yakışır. 

Araştırmadan, doğru bilgiye ulaşmadan bazı önyargılı, yüzeysel yazılar yazmak Sn. Hacır’ın vicdanına yakışmamaktadır. Kendisi hakkında internette birçok uygunsuz, yakışıksız iddialar ve ifadeler dolaşmaktadır. Örneğin, bir internet kullanıcısı Sn. Hacır için “Kendi yükselişi için her görüşü ve kişiyi kullanabilecek potansiyele sahip kifayetsiz muhterislerden biri... ekranda görünebilmek uğruna ne şiş yansın ne kebap tarzında geziniyor ortalıkta... ulusalcılığın 'yeni harmanı'...” diye yazmıştır. 

Biz, camia olarak bu tür yakıştırmalara itibar etmeyiz ve Sn. Hacır’ı şahsen tanımadan, kendisinden konuların aslını öğrenmeden bu tür uygunsuz yakıştırmalar yapmaktan kaçınırız. Dolayısıyla, tanımadan, bilmeden bu tür iddialara, yakışıksız sözlere inanılmasını kendisi için nasıl istemezse,  Sn. Hacır'dan da başkaları için aynı hassasiyeti göstermesini bekleriz. 

Basına güvenin neredeyse tamamen yok olduğu böyle bir dönemde, Sn. Gürkan Hacır itibarını, güvenilirliğini zedeleyecek, bilimsel temelden yoksun iddialarla kendisini bilgisiz gösterecek yazılardan da kaçınmalıdır kanaatindeyiz. 


Gürkan Hacır’ın Kan Kampanyası Hakkındaki Bilim Dışı İddialarının Cevapları


1– Birçok çocuk lösemiden hayatını kaybederken sadece Dr. Oktar Babuna için kan toplandığı iddiası çok büyük bir yalan ve vicdana aykırı bir iddiadır

Dr. Oktar Babuna’nın kan kanseri olduğunu öğrendikten sonra uygun kan iliği arayışı başlamış, babası Prof. Dr. Cevat Babuna ve amcası Prof. Dr. Cahit Babuna’nın öğretim üyesi oldukları İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Dekanlığı ve İstanbul Valiliği öncülüğünde bir kemik iliği kampanyası başlatılmıştır. 

ANCAK burada dikkat edilmesi gereken önemli husus: Kampanya sadece Oktar Babuna için değil, TÜM LÖSEMİ HASTALARI için başlatılmıştır. Ve kampanyanın neticesinde TÜRKİYE’NİN İLK KEMİK İLİĞİ BANKASI kurulmuştur. Oktar Babuna’nın hastalığı vesilesiyle kurulan Türkiye’nin ilk Kemik İliği Bankası, binlerce hastanın sağlığına kavuşmasına vesile olmuştur.

Oysa, Sn. Gürkan Hacır, bilimsel şüphecilikten bahsederken, duyduğu her şeyi araştırıp, soruşturan, deliller ile gerçeğe ulaştıktan sonra yazan bir gazeteci gibi davranarak, Google’a sadece Kemik İliği Bankası yazmış olsaydı bile bu bilgiye ulaşabilecekti.

İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Kemik İliği Bankası’nın internet sayfasındaki duyuru şöyledir: 

Duyuruda görüldüğü üzere, 1999 yılında Dr. Oktar Babuna’nın hastalığının vesilesiyle kurulmuş olan Kemik İliği Bankası sadece 2008-2018 yılları arasında 1130 hastaya şifa olmuştur. Acaba Sn. Gürkan Hacır bu yaşına kadar kaç kişinin şifa bulmasına vesile olmuştur. 

Allah, Maide Suresi’nin 32. ayetinde “Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur.” diyerek insanların ölümden kurtarılmasına vesile olmanın ne kadar büyük bir ibadet olduğunu bildirmektedir. 


2– Kan Kampanyası, Dr. Oktar Babuna veya camiamızın yürüttüğü bir kampanya değildir, bizzat Devletin ilgili kurumları tarafından sahiplenilmiş ve yürütülmüştür 

1999’da İstanbul Valiliği ve İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi tarafından yürütülen kan kampanyası Cumhurbaşkanı Sn. Süleyman Demirel, dönemin Başbakanı Sn. Mesut Yılmaz ve birçok devlet yetkilisinin izni ve müdahalesi ile başarıya ulaştırılmıştır. 

 Örneğin, toplanan kanların tahlil için yurtdışına gönderilmesi ile ilgili gümrük işlemlerinin kaldırılması ve kanların Türk Hava Yolları uçakları ile ücretsiz taşınması gibi pek çok konuda Sn. Demirel bilfiil müdahale ederek yardımcı olmuştur.

 Sayın Demirel 27 Mart 1999 tarihinde, Oktar Babuna'nın babası Prof. Dr. Cevat Babuna ve amcası Prof. Dr. Cahit Babuna’yı Cumhurbaşkanlığı makamında kabul etmiş ve ilerlemelerle ilgili bilgi almıştır.

 İstanbul’da düzenlenen ilk büyük kan alma organizasyonu Abdi İpekçi Spor Salonu’nda gerçekleşmiştir. Mesut Yılmaz, eşi Berna Yılmaz ve ANAP yöneticileri bu organizasyonu sahiplenmiştir. Mesut Yılmaz’ın özel kalemi Sema Erdem ve ANAP Basın ve Halkla İlişkiler Danışmanı Hale Dicleli, kan alma organizasyonunda her şeyin bizzat kendileri tarafından planlandığını ve organize edildiğini çeşitli defalar kamuoyuna açıklamışlardır. Bu organizasyon için gereken tüm Valilik izinleri de yine ANAP yetkilileri tarafından alınmıştır. 

 Dönemin İstanbul Valisi Erol Çakır, Bursa Valisi Orhan Taşanlar gibi devletin en üst kademelerinden isimler bizzat kampanyaya katılıp kan vermişlerdir. 

 Eski Başbakan ve dönemin DYP Genel Başkanı Tansu Çiller TGRT Televizyonu’na 15 Nisan 1999 tarihinde verdiği röportajda kan kampanyası için parti olarak nasıl seferber olduklarını anlatmıştır.

 Dönemin İçişleri eski Bakanı Meral Akşener de, 26 Nisan 1999’da İzmit’te düzenlenen organizasyonda kan verirken, “biz Oktar Babuna’ ya bu manada çok şey borçluyuz, o bir rahatsızlığı gündeme getirdi” şeklinde konuşmuştur.

 İstanbul’un dışında 12 ayrı ilde de İl Sağlık Müdürlerinin izinleri ve katkıları ile kan alım organizasyonları düzenlenmiştir.

 Genelkurmay Başkanlığı, tüm Silahlı Kuvvetler genelinde gönüllü olan kişilerin kan vermelerini sağlamak için talimat yayınlamıştır. Hatta Karadeniz Ereğlisi’nde düzenlenen organizasyon için askeri spor salonu tahsis edilmiştir. Karadeniz Bölge Komutanı Tuğamiral Özbek Görgün Paşa da kampanyaya katılarak kan vermiştir.

 Eskişehir Hava Kuvvetleri Komutanlığı, İzmit Jandarma Komutanlığı, İzmit 15. Kolordu Komutanlığı ve Gölcük Donanma Komutanlığı da kampanyaya katılarak binlerce gönüllü askerimizin kan vermesine vesile olmuştur. 


3– Eski Bakan Merhum Osman Durmuş Kan Kampanyasına Karşı Değildi, Ancak Karşıymış gibi Davranmak Zorunda Kaldı 

Türk Milletinin yüksek vicdanı, şefkat ve merhamet duygularıyla kan kampanyasına çok büyük bir ilgi oldu, yüzbinlerce kan örneği toplandı. 

Ne var ki o dönemde, Türkiye’de bu kanların analizini yapacak laboratuvarlar çok kısıtlıydı. Örneğin Çapa Tıp Fakültesi’nin laboratuvarı günde sadece 4 kan örneğini analiz edebiliyordu. Ankara’daki laboratuvar da benzeri kapasitedeydi. Bu da toplanan yüzbinlerce örneğin analizinin on yıllara yayılması demekti. Oysaki kan örneklerinin ömrü sadece 24 saattir, öyle günlerce, senelerce bekletmek bunları ziyan etmek anlamına gelecektir. Bu nedenle, kampanyanın karar mercii olan İstanbul Tıp Fakültesi Vakfı kararıyla analizlerin yurt dışında yapılması planlandı. 

YANİ, "KANLARIN ABD'YE GÖNDERİLEREK ANALİZ ETTİRİLMESİ" KONUSUNA KARAR VEREN OKTAR BABUNA YA DA BİR BAŞKASI DEĞİL İSTANBUL TIP FAKÜLTESİ VAKFI'DIR.

Toplanan kanlar Emniyet müdürleri talimatıyla polis eskortları eşliğinde havaalanına götürülmüş, ANAP yöneticilerinin tahsis ettiği özel uçaklarla Almanya ve ABD’deki dünyanın en iyi ve ünlü laboratuvarlarına gönderilmiştir. 

Kan örneklerini yurtdışındaki laboratuvarlara gönderilmesi gerektiği İstanbul Tıp Fakültesi yönetimi tarafından önerilmiş ve kan örnekleri, devletin imkanları ve onayı ile, hatta Cumhurbaşkanı Sn. Demirel’in talimatıyla gümrük işlemlerinin kaldırılmasıyla yurtdışındaki çok iyi laboratuvarlara gönderilmiştir. 

Özetle: KANLARI YURTDIŞINA GÖNDEREN DEVLETİN İLGİLİ KURUMLARIDIR, OKTAR BABUNA DEĞİLDİR

O dönem Sağlık Bakanı olan merhum Osman Durmuş da, bu süreçte hiçbir itirazda bulunmamıştır. Ne var ki, yurtdışındaki laboratuvarlar analizler için yüksek meblağlar istediklerinde, parayı ödememek için sanki bu kanlar devletin bilgisi dışında gönderilmiş gibi bir tenkit üslubu kullanarak sorumluluğu üstlenmek istememiştir. 

DOLAYISIYLA BU DURUM MERHUM OSMAN DURMUŞ’UN “BİLİMSEL ŞÜPHECİLİĞİ”NDEN DEĞİL, O DÖNEM İÇİN DEVLETİN MADDİ İMKANLARINI GÖZETME KAYGISINDAN DOLAYI TAKINILMIŞ BİR TUTUMDUR. 


4– Toplanan kan örnekleriyle Türk Milletinin Gen Haritasının Çıkartılarak, Milletimizin Aleyhine Kullanılacağı İddiası Bilimden, Akıldan ve Mantıktan Son Derece Uzaktır

Kan örneklerinin Türk halkı aleyhine bir şekilde kullanılacağı, gen haritamızın çıkarılacağı, gibi iddiaların ne kadar akıl dışı olduğunu anlayabilmek için bazı önemli gerçekleri hatırlatmakta yarar var: 

 T.C. Dış İşleri bakanlığının verilerine göre hali hazırda yurt dışında 6.5 milyon Türk vatandaşı yaşamaktadır ve bunların yaklaşık 5.5 milyonu Batı Avrupa ülkelerine yerleşmiş bulunmaktadır. (http://www.mfa.gov.tr/yurtdisinda-yasayan-turkler_.tr.mfa) 

 Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın tamamı sağlık hizmetlerini bulundukları ülkelerde almaktadır ve tüm sağlık taramalarını, kan tahlillerini bu ülkelerin kuruluşlarında yapmaktadırlar. 

 Yani yaklaşık 6.5 milyon Türk vatandaşına ait kan örnekleri ve diğer bilgiler zaten hali hazırda dışarıda yabancı ülkelerin sağlık kurumlarında mevcuttur. 

Özetle, güya "kan örneklerinden Türklere karşı genetik silah yapılacağı" safsatası, hiçbir akılcı ve bilimsel değeri olmayan saçma bir iddiadır. Bu tür cahilce uydurma iddialar, magazin basınına malzeme oluşturması dışında aklı başında kimsenin itibar etmeyeceği basiretsiz, ferasetsiz, gülünç komplo teorilerinden ibarettir. Aradan 20 yıl geçmesine rağmen ortada Türkleri hedef alan herhangi bir genetik silah olmaması da bu iddianın gerçek dışı bir akıl tutulması olduğunun göstergesidir. 

Dönemin Merhum Sağlık Bakanı tarafından da mesnetsizce ve hiçbir bilimsel temeli olmaksızın ortaya atılan "genetik haritamızın çalınacağı" şeklindeki gülünç komplo teorilerine ilişkin ise, 1999 yılında toplanan kanların tahlillerini yapan Almanya’daki Stefan Morsch Vakfının kurucularından Susanne Morsch’un Temmuz 2018 tarihinde, şu şekilde cevap vermiştir: 

"Bu nedenle kötüye kullanabileceğini düşünmüyorum… Bakın prosedüre göre bize gönderilen örnekler bir donör koduyla geliyor. Yani, laboratuvarlar örneklerin kime ait olduğunu bilmiyor. Bu bilgi sadece kampanyayı düzenleyen ve izin formlarını toplayan kişilerde var. Bizdeki uzmanlar sadece donörlerin hastayla uyumlu olup olmadığını tespit etti." (https://t24.com.tr/haber/oktar-babuna-icin-toplanan-kanlara-ne-oldu,671142) 

"Çok fazla kurum işin içindeydi. Çünkü örnekler o kadar çoktu ki tek bir laboratuvar başa çıkamadı. Biz gönderilen örnekleri test ettik, bu kadar. O dönem ödemeyle ilgili bir sorun çıktığını hatırlıyorum çünkü o kadar çok örnek vardı ki. Yanlış hatırlamıyorsam İstanbul Üniversitesi'nin hastanesi ödeyebilmek için para toplamaya çalıştı. Kan örnekleri için izin formlarını da onlar toplamıştı.” …

Testten sonra örneklere ne oluyor? 

Morsch 'Belirli bir yasal süre var. O dönemin mevzuatına göre ne kadardı hatırlayamadım. Örnekleri tutmak zorundasınız. O süre geçtikten sonra örnekleri imha ettik' diyor… Akıllardaki diğer sorular da test talebinin resmi olarak kimden geldiği, sonuçların kiminle paylaşıldığı… Vakıf yetkilisi Morsch o dönem Sağlık Bakanlığı ve İstanbul Üniversitesi'nden yetkilililerle temasta olduklarını söyledi: "İstanbul Üniversitesi'nden yetkililer izin formlarını kimden aldıklarını, sonuçlarla ne yaptıklarını size anlatabilirler, onlara sormalısınız. Hatırladığım kadarıyla, yaptığımız anlaşma uyarınca, bu İŞİN SORUMLUSU İSTANBUL ÜNİVERİSTESİ'YDİ, BAKANLIĞIN DA BİLGİSİ VARDI. 'Sonucu paylaşamam, hasta gizliliği kapsamında' "(https://t24.com.tr/haber/oktar-babuna-icin-toplanan-kanlara-ne-oldu,671142)

Kampanyanın yarıda bırakılmasından sonra dönemin Fazilet Partisi’ne mensup 20 milletvekili, bir Meclis Araştırması Önergesi ile gelmiştir. 22.07.1999 tarihli bu önerge metninden kısa bir alıntı şöyledir:

"Ulusal kemik iliği bankası kampanyası, devlet tarafından desteklenmiş olup, sivil insanlar tarafından da çok büyük bir ilgiyle karşılanmış bir kampanyadır. Bu kampanya ile ilk aşamada lösemi hastası Dr. Oktar Babuna’ya uygun bir kemik iliği vericisinin bulunması, daha sonraki aşamada ise, Türkiye’de ulusal kemik iliği bankasının kurulması hedeflenmekteydi. Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanlığı, Sağlık Bakanlığı, İstanbul Valiliği, İstanbul Üniversitesi gibi, devleti temsil eden kişi ve kurumlar tarafından desteklenerek, 160000 doku tahliline ulaşan ve kemik iliği bankasının fiilen kurulmasını temin ederek, sayıları 8000’e varan lösemili Türk vatandaşlarının ilik bulma ve yaşama şansını yüzde 70’lere çıkaran böyle bir kampanyanın, Sağlık Bakanlığı tarafından durdurulması, halkımız arasında hayret ve şaşkınlık ile karşılanmıştır. 

Ülkemizde, lösemi hastalarına yardım etmek için yıllardır faaliyet Sonuç olarak, söz konusu "kan kampanyası"nın, bugüne kadar öne sürülen tüm mesnetsiz, uydurma ve saçma iddialara rağmen, kapsamlı resmi denetim ve incelemelerle hiçbir şaibeli ya da esrarengiz yönü olmadığı açık ve net bir biçimde ortaya konmuştur.

Lösemili Çocuklar Vakfı’nın yakalayamadığı başarıyı, birkaç ay içinde yakalayarak, onu çok gerilerde bırakan böyle bir kampanyanın Türkiye’ye sağlayacağı imkânlar, kampanyanın durdurulmasıyla heba edilmiş ve sayıları 8000’e varan lösemili Türk vatandaşlarının hayal kırıklığına sebep olmuştur, belki de onları ölüme mahkûm etmiştir. 

Ülkemiz insanları için hayırlı ve onurlu bir hizmeti hedef alan bu kampanyaya engel olmak için eldeki delillerin daha tatminkâr ve açık olması gerekmez miydi?" 


5– Para Bağış Kampanyası İstanbul Valiliği tarafından yürütülmüştür 

Sn. Gürkan Hacır, yazısında bir iddiada daha bulunarak, kampanya kapsamında bir para toplandığını ve bunun savcılık şikayeti ile durdurulduğunu iddia etmiş, sanki paralar Oktar Babuna tarafından illegal şekilde toplandığı izlenimi oluşturmaya çalışmıştır. 

Sn. Hacır bu iddiasıyla da gülünç bir durum oluşturmakta, kendi kendine itibarını zedelemektedir. 

1999 Kan Kampanyası dönemindeki para bağışları İstanbul Valiliği tarafından başlatılmış, Valiliğin kilitli kutularına sadece bağış yapılması kabul edilmiş ve tüm süreç kanunlara uygun olarak yine Devlet tarafından yürütülmüştür. Toplanan paralar ise, kanların analizinde yine İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin uhdesinde kullanılmıştır ve her kuruşun harcaması kayıt altına alınmıştır. 

NİTEKİM KAMPANYA HAKKINDAKİ ASILSIZ SÖYLEMLER ÜZERİNE, KAMPANYANIN DÜZENLEYİCİLERİ VE PARA TOPLAMAYA YETKİLİ OLAN İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ VAKFI ve VALİLİK ÇEŞİTLİ DENETİMLER VE SORUŞTURMALARDAN GEÇMİŞ, TÜM BUNLARDAN HEP AKLANARAK ÇIKILMIŞTIR. YÜRÜTÜLEN 3 AYRI SORUŞTURMANIN HEPSİ TAKİPSİZLİK KARARLARIYLA SONUÇLANMIŞTIR. BU KARARLAR KESİNLEŞMİŞTİR. 

Sonuç olarak; 

Sn. Gürkan Hacır, araştırmadan, bilgi sahibi olmadan, muhtemelen MHP’ye yönelik sevimli görünme çabası içinde, güya bilimsel şüpheciliği överken, bilimden, akıldan uzak bir yazı yazmıştır. 

Bir anda 1999 Kan Kampanyasını neden gündeme taşıdığı, neden merhum Osman Durmuş’u anarak övme hislerinin kabardığı anlaşılamamakla birlikte, yakında ortaya çıkacağını tahmin etmekteyiz. 

İnsanların, yüzlerce çocuğun şifa bulmasına sebep olan, tamamen insani duygularla, merhamet, şefkat, yardımseverlik, fedakarlık hisleriyle yürütülen bir kampanyayı 20 yıldır karalayanlar, yapılan bilimsel açıklamaları ve kampanyanın dürüstlüğünü ve güvenilirliğini gösteren delilleri bir kez bile samimiyetle ve dikkat vererek okuma gereği hissetmediler. 

20 yıldır aynı yalan haberleri tekrarlayanlar bir kez bile İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Kan İliği Bankasının sayfasına girip bakmışlar mıdır?

Günümüzde kemik iliği için yüzlerce kan kampanyası yapılmaktadır. Bu hastaların bir kısmı yurtdışında yaşayan Türklerdir. Hiç kimsenin aklına kanımı verirsem genetik haritamı çıkarırlar endişesi gelmemektedir. 

Türkiye’de, telefonla gelen talimatlarla yapılan haberler, iftira içerikli yayınlar nedeniyle insanlar suçsuz yere cezaevlerinde yatıyorlar. Bu iftiralar nedeniyle gencecik kızlar soğuktan tir tir titriyor, günümüzdeki zor koşullar ve pandemi nedeniyle neredeyse açlıkla mücadele veriyorlar; doktora, hastaneye ulaşamadan hastalıklara karşı savaş veriyorlar. 

Sn. Hacır’ın hiç düşünmeden, bu insanı üzer miyim, incitir miyim, hastalığını böyle bir habere konu ederek vebalini üstlenir miyim demeden yazdığı yazıda bahsettiği arkadaşımız Dr. Oktar Babuna, iki kez kemik iliği nakli geçirmiş, çok yoğun tedaviler sonrasında hayatta kalmıştır ve 4 yıla yakın süredir, tek kişilik bir hücrede, hiçbir suçu olmamasına rağmen güzel bir sabır ve tevekkülle, her fırsatta devlete bağlılığını vurgulayarak tutukludur. 

HASTALIĞIYLA MÜCADELE EDERKEN DİĞER YANDAN HAKSIZ İFTİRA VE SALDIRILARA KARŞI METANETİNİ VE NEZAKETİNİ KORUMAYI BİLEN, VATANSEVER BİR BEYİN CERRAHININ MEZİYETLERİNİ TAKDİR ETMEDEN, KALABALIĞA UYARAK GERÇEK DIŞI HABERLER YAPMAK SN. HACIR’A YAKIŞMAMAKTADIR. 

Sn. Hacır’ın bu tür hezeyanlara ve bazı hesaplara kapılmadan, samimiyetle araştırıp gerçek bilgiye ulaşarak, vicdanına, aklına uygun yazılar yazmasını temenni ediyoruz.