GAZETECİ MİNE KIRIKKANAT'IN BAZI İDDİALARINA CEVAPLARIMIZ

Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından Mine Kırıkkanat geçtiğimiz günlerde internet üzerinden yayın yapan, izlenme oranı oldukça düşük kişisel bir haber sitesine konuk olmuştur. Kırıkkanat burada yapmış olduğu konuşmasında, artık alışkanlık haline getirmiş olduğu üzere Sayın Adnan Oktar ve arkadaş camiamızı hedef alan gerçek dışı birçok itham ve yanıltıcı yorumlarda bulunmuştur. 

Kırıkkanat'ın geçmişte kaleme almış olduğu yanlış ve yanıltıcı bilgilerle dolu benzer nitelikli yazıları sebebiyle, daha önce birçok kez kendisine cevap vermiştik. Bu yazılarındaki iddiaların tamamen gerçek dışı olduğunu Mine Kırıkkanat'a son derece detaylı bilgi, belge, rapor ve delillerle de sunmuştuk. 

Ancak  Kırıkkanat, konu Sayın Adnan Oktar ve arkadaş camiamız olduğunda gazetecilik mesleğinin bir gereği olan “TARAFSIZLIk İLKESİ”Nİ BİR KENARA BIRAKMAKTA, olaylara İDEOLOJİ GÖZLÜKLERİNİN ARDINDAN BAKMAKTADIR. Bu sebeple de ne yazık ki gerçekleri bir türlü görememekte, ya da bile bile görmezden gelmektedir. Kendisi gibi demokrasi, özgürlük ve hukuk adına mücadele ettiğini iddia eden bir gazeteciye bu durum kuşkusuz hiç yakışmamaktadır. 

Bu vesile ile Kırıkkanat'ın göremediği ya da görmezden geldiği konulara ilişkin cevaplarımızı bir kez de buradan duyurmakta fayda olduğunu düşünmekteyiz. Buna göre;

Birincisi;

Öncelikle belirtmek isteriz ki Mine Kırıkkanat yazı ve konuşmalarının genelinde, hem Sayın Adnan Oktar ve arkadaş camiamız hakkında hem de milletimizin ortak mukaddes ve manevi değerleri hakkında -Cumhuriyet Gazetesinin köklü geçmişi ve gelenekleriyle bağdaşmayan- son derece yakışıksız bir üslup ve hakaretamiz ifadeler kullanmaktadır. Mine Kırıkkanat'ın yazı ve konuşmalarındaki bir gazeteciye ve özellikle de asil, görgülü ve nezaketli bir hanıma asla yakışmayan bu üslup ile hakaret içeren ifadelerinin hem çok ciddi kişilik hakları ihlalleri içerdiğini hem de bir çok yasaya aykırı olduğunu bu vesileyle kendisine bir kez daha hatırlatmak isteriz. 

Bununla birlikte, Mine Kırıkkanat'ın arkadaş camiamızı mafya ya da suç örgütü olmak gibi gülünç iddialarla itham ederken bir yandan da camiamıza yönelik son derece çirkin, ölçüsüz ve cüretkar bir üslupla hakaret içeren konuşmalar yapabilmesi de kendisiyle nasıl çeliştiğini göstermesi bakımından önemlidir. Çünkü diğer birçok meslektaşı gibi Mine Kırıkkanat da gerçek mafya veya suç örgütleri söz konusu olduğunda ciddi bir tedirginlik duymakta ve bu kişiler hakkında ASLA HAKARET İÇEREN SÖZ ya da İFADELER KULLANMAMAKTA, aksine son derece saygılı ve seviyeli bir üslup takınmaktadır. Eminiz ki gerçekten arkadaş grubumuzun bir suç yapılanması olduğuna zerre kadar ihtimal veriyor olsa o ifadelerin hiçbirini kullanmayacak, bir eleştirisi varsa onu da müthiş nezaketli bir üslupla dile getirecektir. 

Bunun en somut örneği ise, tüm kamuoyunun yakından takip ettiği ve suç örgütü olduğu iddiasıyla operasyon yapılan bir grupla ilgili geçtiğimiz günlerde yaşanmıştır. Bu kişiler hakkında ulusal medya genelinde ne olumsuz haber yapılabilmiş ne aleyhlerinde çirkin yorumlar yazılmış ne de operasyon düzenlenen kişilerin açık isimleri, fotoğraf ya da videoları herhangi bir gazete, internet ya da televizyon kanalında yayınlanmıştır. Herhangi bir gazetecinin bu kişiler aleyhinde saygısız bir üslup ya da hakaret içeren bir yorum ya da haber yaptığına da katiyen rastlanmamıştır.

Aslında, sadece bu basit karşılaştırma dahi arkadaş camiamızın bir suç örgütü ya da MAFYAVARİ BİR YAPILANMA OLMADIĞI ve KORKUTUCU BİR GÜCÜNÜN DE BULUNMADIĞININ ÇOK AÇIK BİR GÖSTERGESİDİR.

İkincisi

Sayın Adnan Oktar'ın hazırladığı ve içerisinde fosillerin fotoğraflarına yer verilerek canlıların evrim geçirmediklerinin bilimsel delillerle anlatıldığı 4 Ciltlik "YARATILIŞ ATLASI" isimli dev eserinin, Evanjelist Kilisesi tarafından yazılıp sonradan Türkçe'ye çevirilmiş olduğu iddiaları da mantık sınırlarını zorlayan gülünç bir iddiadır. 

Mine Kırıkkanat'ın atıfta bulunduğu Evanjelist Kilisesi ve Evanjelist Cemaati her şeyden önce, son derece muhafazakar ve taassuplu Hristiyanlardan oluşan bir topluluktur. Bu topluluğu oluşturan kişilerin en belirgin özelliği ise, tahrif edilmiş İncil'e ve çarpıtılmış bir Hristiyan öğretisine gözü kapalı inanıp iman etmiş kimseler olmalarıdır. Bu sebeple yanlış olduğu bilimsel olarak ispatlanmış en bariz konularda dahi, muharref İncil'e dayanarak hareket ederler ve savundukları konuların bilim dışı olmasından bir rahatsızlık duymazlar. 

Basit bir örnekle açıklarsak, dünyanın ömrünün milyarlarca yıl olduğu bilimsel olarak ispatlanmış tartışılmaz bir gerçek olmasına rağmen Evanjelistler, muharref İncil'de dünyanın ömrü 6 bin yıl olarak geçtiği için bu konudaki bilimsel delilleri görmezden gelirler ve dünyanın ömrünün 6 bin yıl olduğunu savunup anlatırlar. 

Bu özellikleri sebebiyle de Evanjelist cemaati tarafından kaleme alınmış kitaplar bilimsellikten uzak, yüzeysel ve düşük bir okuyucu kitlesine sahip kitaplar olmaktan öteye gidememiş, sadece kendi cemaatlerine mensup kişiler tarafından benimsenip okunan kitaplar olarak kalmışlardır. 

Dolayısıyla, Sayın Adnan Oktar'ın Harun Yahya mahlası ile hazırlamış olduğu YARATILIŞ ATLASI;

➤ İngilizce, Fransızca, Almanca ve İspanyolca çevirileri ile editoryal çalışmaları Global Yayıncılık tarafından profesyonel tercüman ve editörlere yaptırılan,

➤ Amerika, Kanada ve Avrupa ülkelerinin de aralarında bulunduğu pek çok ülkeye de ihraç edilmiş bulunan ve halen 40'ın üzerinde ülkede aktif satışta olan,

➤ Yayınlanmasının hemen ardından Avrupa ülkelerinin Darwinist felefesini yerle bir eden,

➤ Hatta, Avrupa Parlamentosu (AP)'nin gündemine de gelen ve bir AP üyesi milletvekilini, toplantı esnasında "BU KİTAP 300 YILLIK FELSEFEMİZİ YIKTI, acilen yasaklanması gerekir" şeklinde tarihe geçecek bir açıklama yapmak mecburiyetinde bırakan,

4 ciltlik bir dev eserdir. Böyle bir eseri Evanjelist Hristiyanların yazdığı iddiası,  gülünç olmaktan da öte oldukça akla ziyan ve cahilce bir iddiadır. 

Üçüncüsü

Mine Kırıkkanat'ın iddiaları ile ilgili olarak “yazdıklarımı bugüne kadar kimse çıkıp yalanlamadı”, “o günden bu yana kimse yok hayır demedi” şeklindeki sözleri de samimiyetten oldukça uzak olup, doğru konuşmamak kendisine hiç yakışmamaktadır. 

Bugüne kadar kaleme almış olduğu benzer nitelikteki gerçek dışı itham ve iddialarla dolu her yazısına kaç kez cevap verdiğimizi, hakkımızdaki itham ve iddialarının gerçek dışı olduklarını gösteren detaylı savunma dosyalarımızı kendisine kaç kez göndermiş olduğumuzun sayısını şu an biz bile hatırlamıyoruz. 

Anlaşıldığı üzere Mine Kırıkkanat, kendisinin bilgisi dahilinde olan bu konuyu çocuksu bir tavırla bilmezden gelerek bizden daha çok ilgi beklediği, bizim vesilemizle gündem olabilmek istediği mesajını vermek istemiştir. Ama görüldüğü gibi bu konuda endişe etmesine gerek yoktur.

Kendisine göndermiş olduğumuz detaylı cevap ve savunma delillerimizi görmezden gelmesini biz bir kenara bıraksak dahi, cezaevinde eli kolu bağlı olduğu için kendilerini savunma, cevap haklarını kullanma imkanı olmayan masum insanların bu durumlarını fırsat bilip onlar haklarında iftira ve hakaret içeren gerçek dışı ithamlarda bulunmasının vicdan, hukuk ve insaniyetle ne derece bağdaştığını vatandaşlarımızın takdirine bırakıyoruz. 

Dördüncüsü

Mine Kırıkkanat'ın yazısında geçen belki de tek doğru iddia, arkadaş camiamıza mensup Turgut Aksu ile Altuğ Eti tarafından ülke çapındaki tüm ortaöğretim kurumlarında gerçekleştirilen konferans ve etkinliklerin, Milli Eğitim Bakanlığı ile Milli Eğitim İl Müdürlükleri'nin onay ve kontrolü altında yapılmış olmasıdır. 

30 - 35 yıllık arkadaşlarımız olan Turgut Aksu ile Altuğ Revnak Eti, Sayın Adnan Oktar'ın eserlerinden derleyip hazırladıkları çalışmaları ile, 2006 senesinden bu yana ortaöğretim düzeyine ülke çapında çeşitli konferanslar düzenlemiş ve gençlerimize yönelik eğitim ve etkinlik çalışmalarında bulunmuşlardır. 

Milli Eğitim Bakanlığı ve ilgili İl Milli Eğitim Müdürlüklerinin bilgisi ve her yıl yenilenen yazılı izinlerini alarak, neredeyse ülkemizdeki tüm devlet okulları ile vakıf ve özel okullarda, Fen ve Anadolu liseleri ile kolejlerde bugüne kadar arkadaşlarımızın gerçekleştirdikleri konferans ve etkinliklerin sayısı ise yaklaşık 20 binin üzerindedir.

Konferans verilen okullar arasında ülkemizin köklü eğitim kurumları arasında, Robert Kolej, Galatasaray Lisesi, Doğa Kolejleri, Alman Lisesi, Koç Koleji, Saint Benoit ve Sainte Pulcherie Kolejleri, İtalyan Lisesi, Maya Okulları, İstek Vakfı Okulları, Bil Kolejleri, Uğur Okulları, Era Okulları, Işık Vakfı Okulları, İTÜ Vakfı Okulları, Açı Okulları, Gökyüzü Eğitim Kurumları, Çağla Koleji, Prestij Koleji, Bilim Koleji, Biltek Okulları ile Amerikan Kültür Kolejleri gibi okullarımızı ilk akla gelenler olarak sayabiliriz.

Arkadaşlarımız tarafından ülke çapında gerçekleştirilen bu konferans ve eğitimler ile amaçlanan ise, -daha önce Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan'ın da çeşitli vesilelerle birçok kez dile getirmiş olduğu üzere- ülkemizde “DİNDAR BİR NESİL YETİŞMESİNE” vesile olabilmektir. 

Bu amaçla arkadaşlarımız konferans ve eğitimlerinde, Sayın Adnan Oktar'ın eserlerinden faydalanarak hazırladıkları çalışmaları kullanmışlardır. Böylelikle, genç nesilleri bir bilim sahtekarlığı olan Evrim Teorisi ile Darwinist ve materyalist felsefenin hipnozundan kurtarmışlar bu safsataların bilimsel olarak geçersizliği konusunda başarılı bir şekilde eğitip yetiştirmişlerdir. 

Ayrıca, yine Sayın Adnan Oktar'ın eserlerinden derledikleri, Kuran mucizeleri ile canlılardaki iman hakikatlerini ve yaratılış gerçeğinin delillerini anlatan son derece kapsamlı, sistemli ve etkili bir eğitim faaliyeti yürütmüşler; gençlerimize Büyük Türkiye İdeali ile Yerli ve Milli olmanın önemini hakkıya anlatmışlardır.

Bu sayede okullarımız komünizme karşı adeta sarsılmaz bir kale konumuna gelmiş, Türk gençliğiyle Darwinist-Materyalist-Ateist felsefe arasında -Zülkarneyn seddi benzeri- aşılıp geçilemez bir set inşa olmuştur. 

Bu konferans ve eğitimler vesilesiyle gençler arasında hayırlı ve güzel bir gelenek oluşmuş, üst sınıfların kendilerinden küçük altı sınıfları eğittikleri bir geleneğin de temelleri atılmıştır. Arkadaşlarımızın vermiş oldukları konferans ve eğitimler ile etkinliklere katılan gençlerimiz halen daha Sayın Adnan Oktar ve camiamız internet üzerinden takip etmekte, kendilerini geliştirmeye de devam etmektedirler. 

Beşincisi

Mine Kırıkkanat'ın arkadaşlarımız Turgut Aksu ile Altuğ Eti hakkında ileri sürdüğü, güya bu arkadaşlarımızın 1999 senesinde fuhuş iddiasıyla yargılanmakta oldukları ve dava kapsamında sözüm ona “ceza aldıkları” iddiası da kamuoyunda aleyhte algı oluşturma amaçlı, açık bir iftira ve aldatmacadan ibarettir. 

Bu vesile ile 1999 senesinde Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız hakkında yürütülen yargılamaya ilişkin bazı önemli gerçekleri hatırlatmanın da faydalı olacağını düşünmekteyiz. Buna göre;

 28 Şubat döneminin getirdiği ortam içerisinde 1999 senesinde camiamıza yönelik olarak düzenlenen operasyonda da tıpkı günümüzdeki iddialarla benzer şekilde “Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın güya suç örgütü oldukları” iddia edilmekteydi. Bunu yaparken de yine günümüzde olduğu gibi hiçbir hukuki dayanağı veya somut delili olmayan iddialar ve aslı astarı bulunmayan iftiraya dayalı isnatlar öne sürülmekteydi. 

 Ancak, yargılama süreci bu iddia ve isnatların tümünün geçersiz olduklarını kısa sürede gözler önüne serdi. İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2006/26 Esas ve 2007/7 Karar sayılı dosyası ile suç örgütü yöneticisi ve üyesi iddiaları ile yargılanan kişiler hakkında beraat kararı verildi. Beraat kararına yapılan itirazların da hukuken yerinde görülmemesiyle HAKKIMIZDAKİ BERAAT KARARI KESİNLEŞMİŞ OLDU.

 Böylelikle tıpkı bugün olduğu gibi hakkımızda öne sürülen güya suç örgütü olma, sözde şantaj ve tehditlerde bulunma, cinsel taciz veya tecavüz iddiaları ile infak adı altında gelir elde edilmesi gibi asılsız ithamlar, 1999 Senesinde de her yönüyle araştırılmış, incelenmiş, değerlendirilmiş,

ve sonuç olarak TÜM BUNLARIN SADECE İFTİRADAN İBARET OLDUKLARI HUKUKEN ORTAYA KONULMUŞ, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız da, 1999 senesindeki bugünküne benzer davadan BERAAT ETMİŞ ve AKLANMIŞ OLARAK ÇIKMIŞLARDIR. Söz konusu davadan, Mine Kırıkkanat'ın yalan biçimde iddia ettiğinin aksine ceza alan, hüküm giyen tek bir kişi bile yoktur.

Altıncısı

Mine Kırıkkanat'ın arkadaşımız Turgut Aksu hakkında dile getirdiği çocuk pornosu iddiaları da tamamen hayal ürünü olup, kamuoyunda camiamıza yönelik infial oluşturmak amacıyla dile getirilmiş açık bir iftiradan ibarettir.

Ortada ne böyle bir suçlama, ne de bundan kaynaklı bir yargılanma olmadığını bilmesine rağmen Mine Kırıkkanat'ın hayal ürünü böyle bir iddiayı kamuoyuna sanki gerçekmiş gibi sunması ise son derece samimiyetsiz, art niyetli ve sorumsuzca bir davranıştır. 

Mine Kırıkkanat bu iddiasını, güya arkadaşımız Turgut Aksu'nun yakalandığı tarihte bazı derin devlet güdümlü, talimatlı basının hakkımızda 3 yıldır aralıksız sürdürdüğü karalama kampanyası kapsamında uydurulan ve sözüm ona arkadaşımıza ait bir CD'de böyle görüntülerin çıktığı şeklindeki gerçek dışı asparagas bir habere dayandırmaktadır. Ancak, gerçekte ne arkadaşımızın ikamet adresinde, ne de operasyon esnasında gözaltına alındığı adreste böyle bir CD bulunmamıştır. Ayrıca her iki adresteki polis baskınına ait resmi tutanaklarda da böyle bir CD'nin varlığından bahsedilmemektedir. Söz konusu iddia hakkımızda sürekli kurgulanan her zamanki hayali medya yalanlarından bir başkasıdır.

Dolayısıyla, basında çıkan asparagas (uydurma) bir haber üzerinden hareket edilerek nerede bulunduğu ya da kime ait olduğu belli olmayan hayali bir CD, ORTADA HİÇBİR SOMUT KANIT OLMAMASINA RAĞMEN HUKUKSUZ BİR BİÇİMDE ARKADAŞLARIMIZLA İLİŞKİLENDİRİLMİŞ ve ARKADAŞLARIMIZ ISMARLAMA BİR HABERLE HAKSIZ YERE İFTİRAYA UĞRAMIŞTIR. 

NİTEKİM, KONUYLA İLGİLİ AÇILMIŞ OLAN DAVADA, MAHKEME HEYETİ DE BU HAYALİ İTHAMLARIN TAMAMI HAKKINDA BERAAT KARARI VERMİŞTİR. 

Mine Kırıkkanat'ın, doğru olmadığını çok iyi bilmesine rağmen bu iftirayı katıldığı programda bir kez daha dile getirmiş olmasının amacının halkta infial uyandırmak ve kendince arkadaşımızı küçük düşürme çabasından başka bir şey olmadığı da açıktır. 

Ancak belirtmek isteriz ki bir kısım medya tarafından yaklaşık 3 yıldır arkadaş camiamıza yönelik olarak sürdürülen, adalet, dürüstlük, samimiyet ve objektiflikten uzak bu ilkesiz habercilik anlayışı, hem hukuka, hem insan haklarına, hem kanunlara, hem de basın etiği ile gazetecilik meslek ilkelerine açık şekilde aykırıdır. 

Unutulmamalıdır ki, bu tür düzmece haberler sadece konunun muhataplarına değil tüm Türkiye’mize zarar vermekte ve kamu vicdanını ciddi şekilde yaralamaktadır. Bu ve benzeri haberler insanlarımızı mağdur etmekte, mutsuz, öfkeli, sevgisiz, herkesle kavgalı, hukuk devletine ve adalete olan inancını yitirmiş insan toplulukları oluşmasına sebebiyet vermektedir. Dolayısıyla sorumluluk sahibi medya mensuplarımızın bu duruma sebebiyet vermekten şiddetle kaçınması gerektiği de ortadadır. 

Yedincisi

Kanaatimizce Kırıkkanat, Adnan Bey ve arkadaşlarımızın 40 yılı aşkın bir süredir yürütmüş oldukları anti-Darwinist, anti-marksist, anti-materyalist bilimsel ve kültürel faaliyetler sayesinde bugün, kendisi gibi eski tüfeklerden oluşan küçük bir azınlık dışında kimsenin kale almadığı bu köhne felsefelerin sadece ülkemizde değil, dünya çapında da yerle bir edilmiş olmasından derin bir üzüntü duymaktadır.

Darwin'in Evrim Teorisi'nin geçersizliği ile kainatın ve tüm canlılığın Allah tarafından yaratılmış olduklarını ispat eden çalışmalarımız bilimsel ve reddedilemez olduklarından, Mine Kırıkkanat çalışmalarımıza yönelik herhangi bir itirazda bulunamamaktadır. Her konuya ve olaya çürümüş ideolojisiyle yaklaştığı için de kendisini ahir ömründe çaresiz ve yenilmiş hissetmektedir. Bunun verdiği acı ve husumetin etkisiyle de magazinsel yalan ve iftiralarla Sayın Adnan Oktar'a ve arkadaş camiamıza karşı en başından kaybetmiş olduğu zavallı bir mücadeleyi kendince sürdürmeye çalışmaktadır.

Biz kendisine hep saygı ve sevgi çerçevesinde cevap versek de, Mine Kırıkkanat her yazısında ve her röportajında camiamıza yönelik hakaret içeren sözler ve düzeysiz bir üslup kullanmaktan bu ruh hali nedeniyle ısrarla vazgeçememektedir. 

Nitekim, konuk olduğu bu internet yayınında da ezberleri bozmamış, özellikle hanım arkadaşlarımızın dekolte kıyafetleri ile dans ve eğlenceleri, erkek arkadaşlarımızın ise modern giyim tarzları ile kolye ve zincir gibi aksesuarları hakkında son derece düzeysiz ve haddini aşan sözler sarf etmekten kendini alamamıştır. 

Ancak, Kırıkkanat dünyaya ideoloji gözlüklerinin arkasından baktığı ve camiamıza yönelik büyük bir husumet beslediği için sarfettiği söz ve hakaretlerin nereye gideceğini de sağlıklı olarak düşünememiştir. Ülkemizde, dekolte giyinmekten hoşlanan, dans edip eğlenmeyi seven milyonlarca genç kız ve kadına da, kolye, zincir, vb. aksesuar kullanan milyonlarca erkeğe ve Z-kuşağı gençlerine de aynı çirkin hakaretleri yöneltmiş olduğunun şuuruna varamamıştır. İnanıyoruz ki bu şekilde hakaretler yönelttiği milyonlarca vatandaşımızdan bir an önce özür dileyecektir. 

Son Olarak

Kırıkkanat, kendisi ve kitabı hakkında açılan çeşitli davalardan bahsetmiş ve kamuoyuna bu davalar yolu ile sözüm ona yıldırılmaya ya da susturulmaya çalışılıyormuş gibi bir hava vermeye çalışarak serzenişlerde bulunmuştur. 

Ancak, hemen herkesin bildiği genel bir hukuk prensibi olan, “Bir kişinin kendi kusuru ile bir zarara sebebiyet vermesi halinde, zarara o kişinin kendisinin katlanması gerektiği” gerçeğini yine göz ardı etmiştir.

Yani Borçlar Hukuku'nda tanımlanan “bir kimse kendi kusuruna dayanarak bundan bir hak iddia edemez” kuralı gereğince, Mine Kırıkkanat'ın;

 Hem elinde somut herhangi bir bulgu, belge veya delili olmaksızın kitabına doldurduğu gerçek dışı, hayali itham ve iftiralar sebebiyle,

 Hem de bizlere yönelik takınmış olduğu düzeysiz üslup ile hakaret dolu söz ve ifadeleri sebebiyle, kendisi hakkında çeşitli davaların açılmış olmasından şikayet ederek yakınma hakkı bulunmamaktadır.

Bizlere yönelik bu şekilde onlarca suç işlemiştir ve işlemeye de devam etmektedir. Elbette ki her suç da er geç kanundaki karşılığını bulacaktır. 

Bu son yazımız vesilesiyle, Sayın Kırıkkanat'a buradan dostane bir tavsiye olarak, konulara ve kişilere ideoloji ve husumet gözlüğü ile bakmadan, inceleme ve değerlendirmelerde tarafgirlikten uzak, samimi ve dürüst davranmanın adalet ve hakkaniyete daha uygun olduğunu hatırlatmak isteriz. 

Haksız itham ve iftiralar, delilsiz suçlamalar, yalan beyanlar, mesnetsiz dedikodular sonucunda masum, hayatında hiçbir suça karışmamış insanların haksız ve hukuksuz olarak yıllardır en kötü cezaevi koşullarında tutulmalarını desteklemenin, dürüst, iyi niyetli, samimi ve adaleti savunan bir kişinin sergileyeceği bir davranış olmayacağı ortadadır. 

Ayrıca, her Türk vatandaşının anayasalar haklarını kullanarak, iftiraya uğradığını Devletin ilgili makamlarına şikayet etmelerinin de en doğal hakkı olduğu, anayasal haklarını kullanmalarından ötürü kimsenin kınanamayacağı da açıktır.

Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.