BASIN KORKU DEĞİL ADALET, DÜRÜSTLÜK VE TARAFSIZLIK ÜZERİNE KURULU YAYIN POLİTİKALARI İZLEMELİDİR!

11 Temmuz 2018 operasyonundan günümüze kadar devam eden süreçte bazı basın yayın organlarında, 2 yıl boyunca belki de tarihinde görülmemiş bir biçimde Sayın Adnan Oktar ve camiamız aleyhinde aralıksız olarak yoğun bir karalama kampanyası sürdürülmektedir.

Dünyanın hiçbir yerinde, bir kişi ya da bir grup aleyhinde bu kadar uzun süre, bu derece haksız, hukuksuz, yoğun, aralıksız, gerçek dışı, bu derece abartılı ve pervasız yalanlarla ve iftiralarla dolu, topyekûn bir karalama kampanyası yürütüldüğü tarihte görülmüş bir olay değildir.

Ortada çok özel, çok istisnai bir durum olduğu açıktır. Bir kısım medya adeta bir yargısız infaz ve imha operasyonunun eli kolu bağlı, korkutulmuş ve sindirilmiş bir kuklası haline gelmiş durumdadır. İstemediği halde derin devlet mekanizmaları tarafından bu görev kendisine ZORLA ÜSTLENDİRİLMİŞTİR. Korkutulmanın verdiği büyük bir panik ve telaşla KENDİSİNİN DE İNANMADIĞI hayali, asılsız, hiçbir gerçeğe dayanmayan hikayeleri, senaryoları her gün usanmadan, bıkmadan yüzlerce versiyonlar üreterek tekrar tekrar yayınlamaktadır.

Bunca yaygara koparmanın tek nedeni, ileri sürülen sözde suçlara dair hiçbir somut veri, delil, ve belgenin ortaya konulamamasıdır. Ve BURADA KANAATİMİZCE ASIL HEDEF, HER YÖNÜYLE MASUM VE TEMİZ BİR CAMİAYI TEHLİKELİ GİBİ GÖSTERME GAYRETİDİR. Öyle ki, doğru bir haber olmamakla birlikte, Sayın Adnan Oktar’ın selam gönderdiği iddiasıyla -velev ki doğru olsa bile- Allah’ın selamını ilettiği için bir avukat hakkında soruşturma açılmaktadır. Bu tarz uygulamalar, sevgi ve şefkatiyle tanınan Sayın Adnan Oktar'ı ve bizleri saldırgan, tehdit eden, dehşet saçan bir grup gibi algılatma amacı taşındığı izlenimi vermektedir.

Hayatlarını sevgi, dostluk ve iyilik üzerine kurmuş, sicilleri tertemiz, bu vatana ve millete müthiş faydaları dokunan, üniversite tahsilli, eğitimli, görgülü, kaliteli, nezih, güzel, medeni insanların adeta adam bıçaklamış, hırsızlık ve dolandırıcılık yapmış, birilerinin malını gasp etmiş sabıkalı insanlarmış gibi lanse edilmeye çalışılması, sadece ülkemizde değil İslam alemi çapında değer gören, sevilen, milyonlarca takipçisi olan Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları hakkında sanki tehlikeli insanlarmış gibi bir algı oluşturulmak istenmesi çok vahim bir durumdur. Hayatlarında hiçbir suça karışmamış, karakol bile görmemiş, hiçbir sabıka kayıtları olmayan onlarca üniversite mezunu, kaliteli ve güzel genç kız ve delikanlının müebbetle yargılanması, bu masum insanların cezaevinde çürümeye terk edilmesi, cezaevinin karanlık koğuşlarında bıçaklanmaya, darp edilmeye, infaz edilmeye çalışılmaları dehşet verici bir durumdur. Ve tüm bunlar olurken İddia makamı da dahil bütün Türkiye müvekkil ve arkadaşlarının suçsuz olduğunu gayet iyi bilmektedirler.

Onlarca masum insanın, bu insanların aileleri ve yakın çevreleriyle birlikte yüzlerce insanın, çektikleri acıların, yaşadıkları zorlukların nasıl bir felaket olduğunun yeterince anlaşılmadığı kanaatindeyiz.

Tek bir insanın bile suçsuz olduğunu bile bile on dakikasının dahi elinden alınması ağır bir vicdansızlıkken, 200 insanın ömürleri ellerinden alınmaktadır. Gencecik, vatan aşığı, milliyetçi delikanlılar cezaevinin izbe koridorlarında, karanlık küflü koğuşlarında 80 milyonun gözleri önünde ölüme terk edilmektedir. İffetli, dindar, masum genç kızlar cezaevlerinde askere, polise kurşun sıkanlarla bir tutulmaktadır.

Böyle güzide insanların yerinin cezaevi olmadığını akıl ve vicdan sahibi her insan söylemektedir. Bu süreç boyunca yargılanan arkadaşlarımızdan 10 kişinin annesi, ablası, babası -evlatlarının maruz kaldığı hukuksuzluklara dayanamayarak- vefat etmiştir.

Ellerinden, yüzlerinden nur akan bu tertemiz, suçsuz, son derece iyi niyetli ve faydalı insanların en tehlikeli kimselermiş gibi gösterilmeye çalışılması kanaatimizce tarihe geçecek boyutta bir zulüm ve haksızlıktır.

Tüm dünyanın şahit olduğu ve gayet iyi bildiği üzere, Sayın Adnan Oktar ve bizlerin ana hedefi sevgidir. Sosyal medyada yaptığımız sevgi etiketleri, her anlatımımızda sevgiye yer vermemiz, ısrarla sevgiyi ve şefkati ön plana çıkarmamız, en gergin ortamlarda dahi topluma sevgiyi ve dostluğu hatırlatmamız, her zaman yatıştırıcı olmamız, her cümlemizde Allah’ın sanatını ve sevgisini övmemiz, haksız ve hukuksuzca üstümüze gelindiğinde dahi alttan almamız, nezaketi asla elden bırakmamamız, sabırlı ve tevekküllü olmamız oluşturulmak istenen “tehlikeli” imajının hiçbir zaman tutmayacağının delilidir. 

Dünya üzerindeki tüm irili ufaklı derin devletlerin başı ve merkezi olan İngiliz derin devletinin piyonlarından biri olan ülkemizdeki derin devlet, medya üzerinde çok büyük bir korku ve dehşet hakimiyeti kurmuş durumdadır. Ve bu korkuyu kullanarak camiamız üzerinde baskı kurmaya çalışmaktadır. Bir kısım basının, bu derin devlet hegemonyasının emrettiğinin tek kelime dışına çıkamadığı, kendi özgür ve tarafsız düşüncesini, yorumunu, haberini yapamadığı ise maalesef artık ilkokul çocuklarının bile gözlemlediği bir gerçektir.

İngiliz derin devleti, diğer adıyla Deccaliyet, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın vesile olması ile Türk gençliğini ateist ve deist yapamayınca, Türk toplumunu dinsiz bir hale getiremeyince, ülkemizdeki tüm maşa ve kuklaları, uzantıları ve imkanlarıyla camiamıza maddi-manevi çok büyük bir saldırı başlatmıştır. Medyamızın bir kesimini de büyük bir baskı ve korku altında ezip sindirerek bu çirkin emeline alet etmektedir.

İşin acı yönü ise bazı medya, İngiliz derin devleti ve ülkemizdeki uzantılarının üzerinde kurduğu korku ve dehşet sisteminin baskısıyla "ben yandım herkes yansın" zihniyetiyle giderek daha gaddar, acımasız, öfke ve nefret dolu bir hale bürünmüştür. Bu travmanın sonucu olarak işlediği zulmün dozunu ve şiddetini de günden güne artırmaktadır.

Hayatında hiçbir suça karışmamış, masum, tertemiz insanları karalayabilmek, onları ömür boyu hapis cezalarına çarptırabilmek için akla hayale gelmedik yalan ve iftiralar uydurmakta, gözü dönmüş bir biçimde camiamıza saldırmaktadır. Daha dün insanlara Allah'ı, İslam'ı, Peygamberimiz (sav)'i, iman hakikatlerini, Kur'an mucizelerini, sevgiyi, şefkati, merhameti anlatan gencecik kızları, pırıl pırıl delikanlıları, tehlikeli ve korkunç azılı kriminaller gibi göstermeye çalışmaktadır.

Operasyonun daha ilk gününden itibaren camiamıza karşı en görülmemiş ve en abartılı karalamayı yürütebilmek için uydurduğu, sonradan iddianamede bile yer almayan 33 uydurma sahte suç dava sürecinde gerçekler ortaya çıktıkça birer birer buhar olmuştur. Bunun sonucunda elinde iftira ve yaygara malzemesi kalmayan bir kısım basın en son, "Adnan Oktar duruşmada maskesini takmadı" magazine içerikli gerçek dışı haberlere tenezzül edecek hale gelmiştir.

Söz konusu basın mensuplarının bilmesini isteriz ki dünya böyle sevgisiz, acımasız bir yer olmak zorunda değil. İnsanları ezerek, birilerinin üzerine basarak kimse yükselmez. Başkalarının mutsuzluğu hiç kimseye mutluluk getirmez. Sizler de böyle acımasız bir dünyaya mecbur değilsiniz. Gelin hep birlikte bu sevgisizliğe, nefrete ve öfkeye son verelim. Vicdanlarınıza sormanızı rica ediyoruz: 

Bu tertemiz insanlar müebbet hapis cezası alınca elinize ne geçecek? Bu sizin mutluluğunuza mutluluk mu katacak? 

Adeta hakim ve savcı yerine geçip yargılaması süren bir davada -kanunu ve hukuku ayaklar altına alarak- akla hayale gelmedik her türlü çirkin itham ve iftiralarla suçsuz insanlar aleyhine hükümler vermek, yargısız infazlar yapmak, suçsuzluk karinesini hiçe saymak, bağımsız yargıyı etki altında bırakmaya çalışmak bu ülkenin insanlarına yakışıyor mu?. Haklarında hiçbir kesinleşmiş yargı kararı bulunmayan suçsuz insanlara cezalar hakkaniyetli bir tavır mı? 

İsteyerek veya istemeyerek desteklediğiniz ve bir şekilde beslediğiniz bu çarpık anlayışın bir gün sizin ve sevdiklerinizin de canını yakabileceğini neden hesap etmiyorsunuz? Sevgi, anlayış ve merhamet ortadan kalktığında oluşacak ortamın sizler dahil herkes için bir felaket olacağını neden göremiyorsunuz? Nitekim, sizlerin arasından da haksızlıklara uğrayanlar olduğunda nasıl canınız yanıyor, üzülüyorsunuz. Gelin bu ülkeyi barışın, sevginin, kardeşlik duygularının, merhametin hakim olduğu bir yere dönüştürelim. Bu sevgisiz, zorlu ortam son bulsun, kimse üzülmesin.

İngiliz derin devletinin bencil, acımasız, gaddar ve zalim baskılarına boyun eğmeyip, haktan ve vicdandan yana olduğunuzda sizin de canınızı yakan bir çok sorunun hızla ortadan kalktığını göreceksiniz. Gelin, sevgiden yana olun. Karalama, linç etme, elindeki gücü insanların mutsuzluğu için kullanma yarışından vazgeçin. Dürüstlük, samimiyet, sevgi ve dostluk herkesten önce insanın kendisine mutluluk getiren güzelliklerdir. Gelin, bu güzelliklerin savunucusu olun. 

Onlarca yıldır milyonların gözü önünde, üniter devleti, vatanın, milletin bölünmez bütünülüğünü savunan, PKK'ya karşı en etkili fikri mücadeleyi yürüten, bu konular hakkında onlarca kitap kaleme alan, canını ortaya koyarak FETÖ'ye karşı yıllarca meydan okuyan, sapkın FETÖ'cü zihniyeti en ağır biçimde eleştiren, yerden yere vuran, 15 Temmuz gecesi hain darbe girişiminin başından sonuna kadar meşru hükümetimizi, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı savunup destekleyen Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarını haşa vatan hainliği, casusluk, ajanlık yapmak, FETÖ'yü desteklemek gibi çirkin iftiralarla karalamaya çalışmanın hiçbir yere varamayacağınızı sizler de biliyorsunuz.


İngiliz derin devletinin piyonu olan bir avuç alçak, aşağılık, satılmış kendisine derin devlet diyen korkağın tehditlerine boyun eğmek mecburiyetinde değilsiniz. Türkiye Cumhuriyetinin Yüce Adaleti sizleri de tüm masumları da her türlü karanlık odağa karşı korumaya muktedirdir.

Şu gerçek çok iyi bilinmelidir ki, kendilerini derin devlet diye tanıtıp kendilerince dehşet salmaya çalışanlardan çekinip de Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin amansız kanuni gücünü, yasalarını, hukukunu hafife alan hiçbir kimse, hiçbir kurum, kuruluş ve yapılanmanın yaptıkları bugüne kadar yanına kar kalmamıştır. Hepsi eninde sonunda Devletin, kanunun, hukukun kahir pençesine yakalanmış, yaptıklarının hesabını vererek hakettiği hukuki karşılığı bulmuştur. Derin devlet rüzgarlarının estiği geçici dönemlerde bunu hiç bitmeyecek sanarak bir takım ahlaksızlıklara ve alçaklıklara tevessül edenler Yüce Türk Devletinin hukuk çarkları işlediğinde adaletten kaçamamışlardır. Bu tarihin her döneminde böyle olmuştur.

Bu nedenle bir kısım medyaya çağrımız örnek bir cesaret, yiğitlik ve dürüstlük örneği sergileyerek derin devlete karşı tavırlarını koymaları, dik durmaları, onun talimatlarına, baskılarına boyun eğmemeleri, Allah'tan başka hiç kimseden korkmamalarıdır. Türk devletinin ve adaletinin safında yer alarak yalanı, iftirayı değil hakkı ve dürüstlüğü esas almaları, korkak, yalancı, iftiracı, yaygaracı, onursuz insanları aralarına almamalarıdır. 

Hal böyleyken, Türk yargısının ve adaletinin, Türk mahkemelerinin bu kanayan yaranın üzerine gitmesi elzemdir. Ülkemiz ve insanlarımız üzerinde süren derin devlet zulmüne artık bir son verilmeli, onun baskı ve tehdidi altında ezilen Türk basını da bu alçak ve aşağılık derin devlet boyunduruğundan, prangalarından kurtarılarak özgürlüğüne kavuşturulmalıdır. Basın tekrar hakkı, doğruyu, adaleti savunan, öğütleyen asli vasfına geri döndürülmelidir. Asil Türk Mahkemeleri'nin bu hain ve kahpe oyunu bozacağına olan inancımız tamdır.

Ülkemizde tek bir gerçek devlet vardır, o da asıl kendisine güvenilip dayanılacak, savunup desteklenecek olan asil, kutlu ve şanlı TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ'dir. Kendisine tutunanları kendileriyle birlikte uçuruma sürükleyen derin devletler ise her zaman yok olmaya mahkumdur.

Ülkemize, milletimize layık olan, özlemlenen sevgi, saygı, anlayış, birlik ve beraberlik içinde, huzur dolu bir yaşamdır.

Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.