KONU DEKOLTE DEĞİL, SEVGİMİZE VE DOSTLUĞUMUZA DUYULAN ÖFKE

11 Temmuz 2018 tarihinde arkadaş camiamıza düzenlenen polis operasyonun ve sonrasında 170 arkadaşımızın tutuklanmasının, içlerinde hanımların da bulunduğu 78 arkadaşımızın halen tutuklu yargılanıyor olmasının ardındaki önemli sebeplerinden birinin bazı arkadaşlarımızın dekolte giyinmesi, televizyon yayınlarında dans etmesi, bikini ile fotoğraf çektirmesi olduğu söyleniyor.

Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki arkadaş camiamız, toplumun her kesiminden ve çok farklı sosyal çevrelerden gelen insanların inanç ve ülkü birlikteliği, sevgi ve dostluk bağı altında biraraya geldiği bir camiadır. İçimizde dekolte giyinen hanımlar olduğu gibi çarşaf veya başörtüsü kullanan hanımlar da bulunmaktadır. Dans etmeyi, eğlenmeyi, cemiyet hayatı içinde olmayı seven arkadaşlarımız olduğu gibi daha mutaassıp ve sade yaşayan arkadaşlarımız da vardır. Orta yaş ve üzerinde arkadaşlarımız olduğu gibi 20’li yaşlarda olanlar da, zevkleri kültürleri birbirinden çok farklı olanlar da bulunmaktadır.

Bizler hiçbir arkadaşımızın yaşam tarzına, inancına ve hayatına karışmayız. Kimseyi tek tip olmak için zorlamayız. Bizler insanlara Allah’ın varlığının ve birliğinin delillerini anlatır, onları Kuran’a ve Peygamberimiz (sav)’in hayatına davet eder ama bu davete nasıl ve ne kadar icabet ettiğine karışmayız. Zira Allah Kuran’da “dinde zorlama olmadığını” (Bakara Suresi, 256) bildirmiş ve Peygamberimiz (sav)’e dahi “Sen sadece bir uyarıcısın” (Fatır Suresi, 23) demiştir. Kuran’a göre Müslümanlar tebliğ yapmakla yani insanlara Allah’ın varlığını anlatmakla ve onları iyiliğe davet etmekle sorumludur ama onlara nasıl yaşayacaklarını dayatmakla sorumlu değildirler.

Dolayısıyla, bizlerin arkadaşlarımızın nasıl giyindiği, nasıl yaşadığı, nelerden zevk aldığı, neleri yapıp neleri yapmadığı konusunda bir dayatma yapmamız ya da onları istemedikleri bir şeye zorlamamız asla söz konusu değildir. Her insan kendi vicdanıyla anladığı ve kavradığı kadarıyla dini yaşar. 

Arkadaş içinde hakim olan bu anlayış aslında Türkiye’de toplum ortalaması ve genelinin de bir yansımasıdır. Farklı kültür ve inançların bir arada asırlardır kardeşçe yaşadığı ülkemizde, muhafazakar ve modern kesim de içiçe yaşamaktadır. Dahası her yıl kıyı bölgelerde yüz binlerce kadın bikini ile denize girmekte, plajlarda kadınlı erkekli yan yana bir nevi iç çamaşırı olan mayolarla yatıp uzanmakta, akşamları eğlence mekanlarında oldukça dekolte kıyafetlerle dans edip eğlenmekte, en ücra bir Anadolu kasabasındaki, köyündeki düğünde dahi kadınlar erkekler kolkola girip birbirine adeta yapışıp halay çekmektedir. Hemen her haftasonu gidilen pikniklerde davullar zurnalar çalınmakta, neredeyse tüm mahalle birlikte dans edip eğlenmektedir. Bu ülkede hangi gazeteyi açsak, hangi haber sitesinin internet sayfasına girsek ya “sayfa güzeli”, ya “cesur pozlar” ya “en moda bikini tavsiyesi” ya “şok frikik”le ilgili onlarca fotoğrafla karşılamak olağan bir durumdur. Magazin haberleri saatlerce, evlilik dışı ilişkileri, yeni aşkları, maceraları,kaçamakları adeta överek anlatmakta, gençlere model olarak sunmaktadır.

Ülkemizin televizyon kanallarında her gün 7/24 yayınlanan ve milyonlarca insan tarafından takip edilen yerli-yabancı dizilerde mini etekli, şortlu, bikinili, taytlı, vücut hatlarını tümüyle ortaya koyan, hatta kimi zaman neredeyse transparan giyimli hanımlar, duştan yeni çıkmış erkekler, havuz kenarında parti yapan gençler günlük sıradan görüntüler arasında yer almaktadır. Yine birçok film ve dizide, eşini aldatan kadınlar, metresiyle yaşayan iş adamları, gayri meşru çocuğu olan insanlar hayatın doğal bir parçası olarak anlatılmakta, tüm bu anormallikler insanlara gayet normal, meşru, sıradan olaylarmış gibi telkin edilmektedir. Bu ülkenin televizyon yayınlarında, yarışma programlarında homoseksüel sanatçı ve sunucular, makyajlı erkekler dahi olağan karşılanmakta hatta en çok izlenen programlar arasında yer almaktadır. 

Neredeyse tüm dergiler, büyük gazetelerin bazı köşeleri flörte davet yazıları, evlilik öncesi cinsel ilişki tavsiyeleri, kadınlara "erkekleri avlamak için" nasıl daha çekici olabileceklerininönerileriyle doludur. En çarpıcı ve şuh fotoğraf nasıl çektirilir, ne tür pozlarla sosyal medyada ilgi çekilir ve daha çok takipçi kazanılır yazıları en çok okunanlar arasında yer almaktadır.

Bu ülkede en üst düzey siyasetçiler ve devlet adamları dahi katıldıkları davetlerde hanım sanatçılarla birlikte şarkı söylemekte, konserlerde en ön sıralarda tempo tutarak şarkılara eşlik etmektedir. Kadın voleybol takımıyla sahaya çıkıp voleybol oynayan eski Başbakanımız Sayın Binali Yıldırım gibi bir çok siyasetçimiz hayatın içinde hemen her alanda hayat dolu ve modern bir yapı sergilemektedir. Sayın Cumhurbaşkanımız da modern ve aydın bir insan olarak Külliye’de verdiği yemek davetlerinde dekolte giyinen hanımları ağırlamakta, farklı yaşam tarzları ve tercihleri olan sanatçılarla sofrasını paylaşmaktadır.

Daha da vahimi bu ülkede yaklaşık 200 bin hayat kadını, devletin denetiminde olan evlerde çalıştırılmakta günde yaklaşık 3 milyon erkek bu kadınlarla ilişkiye girmekte ve buradan elde edilen gelirle memurların ve bürokratların maaşları ödenmektedir. Yine bu ülkede Milli Piyango gibi kurumlar aracılığıyla devlet eliyle kumar oynatılmakta, şarap fabrikaları litrelerce şarap üretmektedir.

Bizler ise bu ülkede ve toplumumuzda alışılagelmiş tüm bu hususların helal ve meşru olanlarından bir rahatsızlık duymayan, haram olanlarına karşı ise inancımız gereği doğruyu hatırlatma sorumluluğumuzu yerine getiren insanlarız. 

Her şeyin alabildiğince özgür bir şekilde yaşandığı ülkemizde bazı arkadaşlarımızın dekoltesinin ve eğlencesinin neden bu kadar büyük bir öfke ve nefrete sebep olduğu ise üzerinde durulması gereken bir konudur. Öyle ki bu nefret, sırf dekolte giydiler ya da dekolte giyilmesine karışmadılar diye arkadaşlarımızın 870 yılla yargılanmalarına sebep olmaktadır.

Eğer bu insanlar bizim camiamız içinde yer almasalar, Sayın Adnan Oktar'ın arkadaşları olmasalar ama yine o dekolte kıyafetleri giyseler, yine o dansları yapsalar, yine o bikiniler ile poz verseler hatta tüm bunların onlarca kat fazlasını misliyle yapsalar kimse onlara karışmayacak, bu durumdan rahatsız olmayacaktı.

Televizyonlarda gazetelerde gördükleri, doğal karşıladıkları, yukarıda sadece birkaç örneğini sıraladığımız şeylerde olduğu gibi bu arkadaşlarımızı da normal karşılayacaklardı. Plajda binlerce erkeğin arasında bikini giyip dans etmeyi normal karşılayan insanların A9 TV yayınında bir hanımın dekolte giyinip dans etmesini anormal karşılamasının tek sebebi ise bunun bizim arkadaş camiamız içinde yani bizim sevgi ve dostluğumuz içerisinde gerçekleşiyor olmasıdır.İzlediği dizideki evlilik dışı ilişkiyi “ne güzel aşk” diye değerlendiren, A9 TV yayınında ise bazı hanımların Sayın Adnan Oktar’a olan samimi sevgilerini yadırgayanlar aslında bu güçlü sevginin Sayın Adnan Oktar’a yöneltilmesine tahammül edememektedirler.

Yani konu, tıpkı Hz. Yusuf kıssasında olduğu gibi baştan sona sadece kıskançlık, haset ve bu hasetten oluşan çılgınca bir öfkedir. Bugün dekolte sebebiyle 870 yılla yargılanan arkadaşlarımız bizim camiamızdan ayrıldıklarını söyleseler ve aynı dekolte yaşamlarına devam etseler kimse bu dekolteye tepki göstermeyecektir. “Kendi seçimi” deyip geçecektir.

Bugün A9 TV yayınlarındaki dansı, eğlenceyi gece gündüz eleştirenler yarın aynı arkadaşlarımız aynı dansı ve daha fazlasını bizim camiamız dışındaki bir ortamda mesela Bodrum’da bir gece klübünde yapsa alkışlarla izleyecektir.

Açıktır ki burada asıl rahatsızlık konusu dekolte değildir. Bizden istenen de aslında dekolte olup olmamak değil, birlikte olmamamız, yani arkadaşlarımızla dostluğumuza devam etmememiz, Sayın Adnan Oktar'la görüşmememizdir. Bize söylenen “birbirinizi sevmekten vazgeçin”dir. Bizden beklenen ahlakına ve vicdanına duyduğumuz güven sebebiyle canımız gibi sevdiğimiz Adnan Oktar Bey’in çevresinden dağılıp gitmektir. Ancak, bu son derece mantıksız aynı zamanda akla ve vicdana aykırı bir taleptir. 

Anlamsız bir öfke ve nefret ile bizlerin sevgisinin son bulmasını bekleyenler, dağılıp gitmemizi isteyenler çok önemli bir gerçeği ise göz ardı etmektedir. Sevgiyi yaratan Allah’tır. Allah bir insanı sevdirdiğinde tüm dünya biraraya gelse o sevgiye engel olamaz. Müslümanların dağılıp gitmesi için harcanan çaba tarihte ilk defa görülen bir şey değildir. Nesiller boyunca tüm mümin toplulukları “insanların kendilerine karşı toplanmış olmasıyla” korkutulmaya çalışılmış ve dağılmaları için maddi ve manevi baskıya uğramışlardır:

Onlar ki: "Allah'ın Resûlü yanında bulunanlara hiçbir infak (harcama)da bulunmayın, SONUNDA DAĞILIP GİTSİNLER," derler. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır. Ancak münafıklar kavramıyorlar. (Münafıkun Suresi, 7)

Onlar, kendilerine insanlar: "SİZE KARŞI İNSANLAR TOPLA(N)DILAR, ARTIK ONLARDAN KORKUN" dedikleri halde imanları artanlar ve: "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" diyenlerdir. (Al-i İmran Suresi, 173)

Tüm bunlar karşısında ise tarihteki tüm müminler gibi bizlerin de sözü aynıdır:

De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler." (Tevbe Suresi, 51)


TÜRKİYE’NİN DÖRT BİR YANINDA, TELEVİZYON VE GAZETELERİN HEPSİNDE, İNTERNETİN HER YERİNDE, HAYATIN İÇİNDE DEKOLTE, MÜZİK, DANS VE EĞLENCE OLDUĞUNU GÖSTEREN ÖRNEKLERDEN BAZILARI