DEĞERLİ YARGI MENSUPLARIMIZIN BASKI ALTINA ALINMALARINI ENGELLEYECEK HAYATİ TEDBİRLERİN ALINMASI ACİL VE ZORUNLUDUR

Yargı mensuplarının baskı altında kalmadan, özgür, tarafsız ve hukuka uygun şekilde karar alabilmeleri için gerekli tedbirlerin alınması elzemdir.

AK Parti iktidarı döneminde yargıda reform gerçekleştirmek amacıyla açıklanan paketler birçok eksikliğin ve aksamanın giderilmesinde etkili olmuştur. Ayrıca, açılan yeni adliye binaları ve hizmete sokulan ek bölümler yargı mensuplarının daha konforlu, modern şartlarda çalışmalarına da imkan vermiştir.

Ancak, tüm bu çabalara ve gelişmelere rağmen, ülkemizde yargının bağımsızlığına ve tarafsızlığına olan güven giderek daha da zayıflamaktadır. 

Yargıda bağımsızlık, hakimlerin tarafsızlıklarını korumaları, hakimlerin görevlerini yerine getirirken hiçbir etki ve baskı altında kalmamaları, hiçbir merciden talimat almamaları, özetle tamamen özgün bırakılmaları demektir. Bu özgürlük de keyfiyet anlamında değil, sadece hukuka bağlı kalmaları anlamındadır. 

17-25 Aralık olaylarında FETÖ nasıl seçilmiş hükümeti yargıyı kullanarak devirmeye çalıştıysa bugün de yine benzer bir “derin devlet projesinin” devrede olduğu görülmektedir. 

Toplumumuzu özellikle yargı üzerinden dizayn etme projesi yürüten odaklar, derin devlet uzantıları, savcılarımızın ve hakimlerimizin kararları üzerinde etkili maalesef etkili olmaktadırlar. 

Hakimler ve savcılar, derin devlet unsurlarının istemedikleri yönde karar verdiklerinde, farklı bir şehre sürülme, soruşturma geçirme, örgütlerle bağlantısı oldukları yönünde iftiralara maruz kalma, terfi alamama gibi tehditlerle karşı karşıya kalmaktadır. Savcılarımızın ve hakimlerimizin özgür, tarafsız ve adil şekilde görev yapmaları bu şekilde engellenmektedir. 

Bu gerçeğin en somut delillerinden biri müvekkilin de yargılananları arasında olduğu Adnan Oktar Davası’dır. Nitekim, soruşturma aşamasından bu yana, gerek soruşturma mekanizması gerek yerel mahkeme gerekse istinaf mahkemesi, alenen derin bir yapılanmanın baskı ve tehditlerine maruz bırakılmıştır. 

Tecrübeli ve saygın bir hakim olan Sayın Mahmut Başbuğ’un Adnan Oktar Davası dosyasında bilinenden farklı bir görüntü sergilemesi, örneğin; 

‼️ Davayı son derece hızlı bitirmek için sanıkların her türlü gerekli ve haklı taleplerini reddetmesi;

‼️ Savunmaları kısıtlayarak savunma hakkını alenen ihlal etmesi;

‼️ Birkaç gün içinde onlarca taraflı olduğu izlenimi veren ifade kullanması 

‼️ Maddi delile ulaşmak için en küçük bir çaba harcamaması

mahkeme heyetinin, zaten sonucu önceden belirlenmiş bir karar olduğu ve bu nedenle bir an önce duruşmaları bitirerek bu külfetten kurtulmak istediği yönünde bir izlenim oluşturmaktadır. 

Bu kanaatimizi destekleyen bir diğer gelişme de, 16.09.2022 tarihinde mütalaasını sunması istenen Cumhuriyet Savcısı Hasan Çınar’ın 455 sayfalık mütalaasını yaklaşık yarım gün içinde hazırlamış olmasıdır. ÖNCEKİ MÜTALAANIN UFAK DEĞİŞİKLİKLER DIŞINDA BİREBİR KOPYALANDIĞI, dolayısıyla önceki mütalaada yer alan tüm hukuka aykırı görüş ve kararların, hataların, güncelliği, hükmü kalmamış olay ve konuların da eskisinden aynen aktarıldığı, aradan geçen yaklaşık 2 yıllık sürede dosyaya sunulan hiçbir delilin, hiçbir savunmanın ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesinin 400 safyalık, Yargıtay kararları ile delillendirilmiş bozma ilamının hiç dikkate alınmadığı görülmüştür.

Aslında, bu olağandışı durum Sayın Adnan Oktar tarafından da yadırganmamaktadır. Nitekim kendisinin beklentisi de 2019/313 E. sayılı dosyada Sayın Mahkeme'nin önceki heyetince gerçekleştirilen hukuksuz uygulamaların 2022/158 E. sayılı yeniden yargılama dosyasında da aynen devam ettirileceği yönündeydi. 

Sayın Adnan Oktar, derin devlet ve uzantılarının kendisine ve arkadaşlarına komplo kurduğunu tespit etmiş ve delilleriyle ortaya koymuş bir kişi olarak, söz konusu komplonun yeni teşekkül eden heyeti de etkileyeceğini öngörmekteydi. 

Bu yöndeki öngörüsünün en büyük gerekçelerinden biri, Adnan Oktar Davası dosyasında istinaf incelemesinde bulunan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. C.D. heyetinin başına gelen olaylardır. Nitekim, bu heyet dosyada verilen haksız ve hukuksuz tüm mahkumiyet kararlarını esastan bozunca, bir kısım gazetecilerin de aralarında bulunduğu kişiler tarafından yoğun bir karalama kampanyasına maruz kalmıştır.

Söz konusu kara propaganda doğrultusunda husumetli müştekilerin iddialarında yer verdikleri hayali suç örgütüyle bağlantılı gibi gösterilen 1. C.D. hakimleri hakkında soruşturma da başlatılmıştır. Bahsini ettiğimiz medya baskısı da devreye girince, HSK hiçbir delile dayanmayan suçlamalar nedeniyle soruşturma başlatmak zorunda kalmıştır. 

İşte, hukukun gereğini uygulayanların hukuksuzlukla suçlandıkları böyle bir ortamda hiçbir savcının ve hakimin kendini güvende hissetmesi mümkün değildir. Bu şartlarda ise, aynı Adnan Oktar Davası’nda yaşandığı gibi insanların yargı aracılığıyla mağdur edilmelerinin önüne geçilmesi iyice zorlaşmaktadır. 

Sadece Adnan Oktar Davası dosyasıyla sınırlı kalmayan bu tür olaylar Türkiye’deki yargı sistemimizin en büyük sorunlarından biridir. Halkımızın yargıya duyduğu güvenin her geçen gün azaldığını ortaya koyan anketler ve araştırmalar da sorunun büyüklüğüne dikkat çekmektedir. 

Hakim ve savcılarımızın tarafsız, bağımsız ve güven içinde görev yapabilmelerine olanak sağlayacak tedbirlerin acilen alınması çok önemlidir. Bu sağlandığında, Ak Parti iktidarının ilk dönemlerine kıyasla, günümüzde barış ve huzur ortamının kaybolduğu yönündeki toplumsal algının yeniden düzelmesi de çok muhtemeldir. 

Aksi bir durumda ise, derin devlet yapılanmalarının, kendilerininkinden farklı görüşlere tahammül edemeyen insanların etki ettikleri bir yargı sisteminin, içinden çıkılamayacak daha büyük sorunlara yol açacağını ve toplumda büyük toplumsal gerilimlerin doğmasına sebep olabilecektir.

Tüm bu nedenlerle;

 Olağanüstü şartlar ve görmezden gelinemeyecek kişisel sebepler aksini gerektirmedikçe, hakim ve savcıların görev yaptıkları şehirden başka bir şehre en az 5 sene boyunca tayin edilemeyecekleri şekilde yeni düzenlemeler yapılması, 

 Hakim ve savcıların toplumdaki azınlığın veya çoğunluğun hoşuna gitmeyen kararları sonrasında adeta sürgün edildikleri izlenimi veren farklı şehirlere tayin kararlarının mutlaka incelenmeleri, bu yönde verilen kararların hangi gerekçelere dayandıklarının etraflıca araştırılması, gerçekten bir lüzum olması halinde tayin işlemlerinin başlatılması, aksi halde kararların iptal edilmesi,

 Hakim ve savcıların ellerindeki dosyalarla ilgili olarak herhangi bir kurumdan ya da kişiden talimat almalarını engelleyecek tedbirler alınması, bu yöndeki şikayetlerin somut delillere dayandıklarının tespit edilmesi halinde sorumlularının hem topluma deşifre edilmeleri hem de ağır şekilde cezalandırılmaları,

 Kamuoyunun ilgisini çeken yargı süreçlerinde görevli hakim ve savcılarla ilgili şikayetlerin medya kuruluşlarınca sadece haber olarak kamuoyuna duyurulması, bu şikayetlerle ilgili soruşturmalar tamamlanana kadar medya mensuplarına söz konusu hakim ve savcılarla ilgili yorum yapma yasağı getirilmesi,

 Kamuoyunun ilgisini çeken yargı süreçlerinde, medya mensuplarının söz konusu süreçlerde görevli hakim ve savcıları etkilemeye yönelik yorumlarda bulunmalarını engelleyen kanun maddelerinin kararlılıkla ve kişi ayırt etmeksizin uygulanması gerekmektedir. 

Başta Adalet Bakanlığımız olmak üzere ilgili tüm mercilerin ve değerli devlet büyüklerimizin bu hayati konuyla ilgili gerekli tedbir ve düzenlemeleri en kısa zamanda gerçekleştireceklerine olan inancımız tamdır.

Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.