ADNAN OKTAR DAVASI'NDAKİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ TÜM HIZIYLA DEVAM EDİYOR

Adnan Oktar Davası soruşturması, düzmece bir ihbar üzerine ilk başlatıldığından bu yana 6 sene geçmiş bulunmaktadır. 

Halen, Adnan Oktar ve 73 arkadaşı hiçbir suçları, aleyhlerinde tek bir somut suç delili bulunmadığı halde, husumetli çevrelerin baskı ve tehdit ile yönlendirdikleri bazı kişilerin soyut ve gerçek dışı beyanlarına dayanılarak, haksız ve hukuksuz olarak 4,5 senedir cezaevlerinde tutulmaktadırlar. 

Hiçbir kanun-hukuk gözetilmeden, adeta gözü dönmüşçesine sürdürülen bu dev insan hakları ihlali, zaten tek başına Anayasal ve Evrensel hak ve özgürlükleri ayaklar altına aldığı gibi, ülkemizin adalet sistemine ve insan haklarını gözetme kriterlerine büyük darbe vurmaktadır. 

Dört buçuk yılı aşkın süredir, özellikle Sayın Adnan Oktar’a yönelik olarak hiçbir şekilde dinmeyen, acımasız bir linç etme zihniyetiyle, her gün farklı bir eziyet şekli devreye sokulmaktadır.

Halihazırda 150 bin sayfaya yakın dosya hacmine sahip bir davada yargılanan Sayın Adnan Oktar’a, 1 yıldan fazla bir zamandır avukat kısıtlılığı tedbiri uygulanarak, hakkıyla savunma hazırlaması alenen ve kasten engellenmeye çalışılmaktadır. Bu kısıtlılık, her 3 ayda bir yenilenmektedir. Müvekkil-avukat arasında gizli kalması gereken tüm görüşmeleri, sesli ve görüntülü olarak kayıt altına alınmakta, görevli memurlar tarafından izlenmekte, tüm evraklarına el konulmakta, hiçbir şekilde kendi savunması için not alamamakta, özgürce bir savunma planı oluşturamamaktadır.

Kayıt altına alınan tüm görüşmelerin ve savunma evraklarının, sisteme sızan bazı derin devlet elemanları tarafından davanın husumetli müştekilerine düzenli olarak servis edildiğine dair ciddi şüphelerimiz bulunmaktadır. 

Zira bu süreçte;

 Sayın Adnan Oktar’ın bir önceki heyet döneminde İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ifade verirken kaydedilen SEGBİS görüntüleri –UYAP sistemine girilmemiş ve taraflara verilmemiş olmasına rağmen– husumetli müştekilerin tehdit ve hakaret amaçlı kullandıkları sosyal medya hesaplarında ve derin devlet kontrolündeki bir kısım medyada yayınlanmıştır,

➤ Sayın Adnan Oktar’ın tutuklandığı gün Çağlayan Adliyesi'nin nezarethanesinde gizli olarak fotoğrafları çekilmiş ve yine bu fotoğraflar husumetli müştekilerin sosyal medya hesaplarında ve derin devlet kontrolündeki bir kısım medyada yayınlanmıştır,

➤ Sayın Adnan Oktar’ın el yazısı ile avukatına ulaştırdığı bazı notlar, Mali Suçlarla Mücadele Şubesi'nin avukatının ofisine yaptığı operasyonda el konan evraklar arasındadır. Operasyondan bir süre sonra bu el yazısı notlar yine husumetli müştekilerin yönettiği sosyal medya hesaplarında ve derin devlet kontrolündeki bir kısım medyada yayınlanmıştır.

Dolayısıyla, avukat görüşlerine getirilen kısıtlılık kararı neticesinde görüşmelerin kayıt altına alınması, savunma tarafının karşı-delillerinin, belgelerinin ve savunma stratejilerinin husumetli müştekilerin ve Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına kumpas kuran derin devlet elemanlarının eline geçmesine olanak sağlamaktadır. (Elbette ki, yalnızca görevlerini yerine getirmek dışında başka hiçbir amaçları olmayan değerli ve şerefli cezaevi yönetimini ve ceza infaz memurlarımızı tenzih ederiz.)

Savunma hakkının engellenmesi dışında hukuki bir gerekçesi olmayan, herhangi bir somut kanıta dayanmayan bu hukuksuz uygulama, davanın İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden görülmesi esnasında da devam ettirilmiştir. Sayın Adnan Oktar, kendi savunmasını yapacağı dönem de dahil olmak üzere her aşamada, savunma detaylarını kayıt altında ve gözlemci memurlar eşliğinde avukatlarıyla konuşmak zorunda kalmıştır. Savunmasının detaylarının husumetli müştekilere ve avukatlarına aktarılma ihtimaline binaen doğal olarak, savunma konularıyla ilgili yapılan görüşmeler son derece kısıtlı kalmış, avukatlarının yardımıyla eksiksiz bir savunma hazırlanması mümkün olmamıştır. 

Sayın Adnan Oktar bu yargılama sonucunda 8658 yıl ceza almış, ancak bu aşamada da, sonrasında da bu kısıtlık kaldırılmamıştır. 

Dahası, tam da esas hakkında savunmasını sunmasına bir hafta kaldığı bir dönemde, Sayın Adnan Oktar’ın tüm savunmasına en çok hakim olan, soruşturma aşamasından itibaren müdafiliğini üstlenen üç avukatına bir yıl süreyle kısıtlılık getirilmiş ve müvekkilleri ile görüşmekten menedilmişlerdir.

Bu karar, “sık görüşme” gibi hiçbir hukuki anlamı ve geçerliliği olmayan uydurma bir bahane ile "sözde" gerekçelendirilmiştir. Bir avukatın müvekkiliyle görüşmesinin, kanunen bir zaman ve süre kısıtlaması olmadığına göre, üstelik Adnan Bey'in bugüne kadar tüm görüşmeleri aylardır, yıllardır kayıt altına alındığı, bu kayıtlarda da kanunsuz ve hukuksuz hiçbir duruma, tek bir suç unsuruna dahi rastlanmadığı halde, bu kısıtlama kararının ne tür bir hukuki gerekçeyle alındığı merak konusudur. 

Sayın Adnan Oktar’a yönelik haksız ve hukuksuz uygulamalar, avukat kısıtlılığı ile de sınırlı değildir. 

Yaşadığı il İstanbul olmasına, tüm ailesi ve yakınları İstanbul’da bulunmasına rağmen Sayın Adnan Oktar, ilk önce ülkenin en batısı olan Edirne’ye, ardından da ülkenin en doğusu olan Erzurum’a nakledilmiştir. Bu nakillerin gerekçesi hiçbir aşamada belirtilmemiştir. Zira, tümüyle derin devlet talimatıyla, salt eziyet, sürgün, izole etme, ailesinden ve avukatlarından ayırma, etkisizleştirme ve elini kolunu bağlama amacıyla yapılan bu "SÜRGÜNLERİN" gerçekte hiçbirinin hukuki bir gerekçesi yoktur.

Daha da vahim olan, bu nakillerin yapılacağının bilgisinin husumetli müştekilere ve derin devlet elemanlarına ait bahsi geçen sosyal medya hesaplarından çok önceden paylaşılmış olmasıdır. Adalet Bakanlığı, Ceza Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü, cezaevi savcılığı gibi nakil kararını alan ve bunu uygulayan devlet kurumları dışında, başkasının bilmesinin imkansız olduğu, hatta nakil yapılana kadar kişinin ailesinin ve avukatlarının dahi bilgilendirilmediği bu sürecin, husumetli müştekilere birtakım kanallardan servis edildiği anlaşılmaktadır. 

Aynı hesaplardan sürekli olarak farklı illere nakil gerçekleşeceği yönündeki iddialar, çirkin üsluplarla halen yayınlanmaya devam etmektedir. "Bu konuda yeni planların uygulamaya geçirileceği" vb. şeklindeki imadan da öte açıklamalar, yer bildirimleri yapılarak bu hesaplardan paylaşılmaktadır. 

Nitekim Sn. Adnan Oktar, Erzurum’a nakledilmeden aylar önce Erzurum ilimizin ismi belirtilerek buraya nakledileceği bu hesaplardan tehditvari bir üslupla yayınlanmıştır. 

Bir süredir de, Van Gölü'nün resmi konularak, Sn. Adnan Oktar’ın birkaç il sağa doğru nakledileceği bilgileri paylaşılmaktadır. 

Henüz resmi bir açıklama yokken, bu tip provokatif hesaplardan çirkin hakaret ve tehdit üslupları ile paylaşılan bu tip gizli ve güvenlik riski içeren bilgilerin, gerçekten de bir süre sonra savcılık eliyle uygulamaya geçirildiğini görmek, çok garip ve karanlık bağlantıların varlığına delalet etmektedir.

‼️ Bir insanı haksız, hukuksuz ve gerekçesiz olarak tutuklamak, 

‼️ Haksız ve hukuksuz olarak cezaevinde tutmaya devam etmek, 

‼️ Avukatlarıyla görüşlerini haksız, hukuksuz ve uydurma gerekçelerle kayıt altına almak,

‼️ Evraklarına el koymak, 

‼️ 8658 yıl ceza aldığı yargılama aşamasında da, sonrasında da bu kısıtlılığı haksız, hukuksuz ve gerekçesiz olarak devam ettirmek, 

‼️ 100 bin sayfanın üzerindeki dava dosyasını en iyi bilen, 4.5 yıldır dosyanın tüm detaylarına en çok hakim olan avukatlarına kısıtlılık getirerek Adnan Bey ile görüşmelerini yasaklamak, 

‼️ Ülkenin batısına-doğusuna sürekli olarak cezaevi nakillerine tabi tutarak sözüm ona psikolojik ve fiziksel eziyetler uygulamaya çalışmak ,

‼️ Ve bu hukuksuz uygulamaların tümünü daha gerçekleşmeden sosyal medya hesaplarından aleyhte yaygara yapmaları için husumetli müştekilere servis etmek 

Demirperde ülkelerinde bile bugüne kadar rastlanmamış türden dehşet verici insan hakları ihlalleridir. Bu ihlallerin uygulandığı bir ülke, hukuk devleti kriterlerinden uzaklaştığı gibi, uymak zorunda olduğu Avrupa İnsan Hakları kriterleriyle de arayı çok açmış demektir. 

Unutulmamalıdır ki, insani haklarının korunması ve adalet mekanizması “insan” içindir. “O insan”, “bu insan” için değil, HER İNSAN içindir. Bugün bu zulüm ve haksızlıkları – bir gün kendisine de dokunacağına hiç ihtimal vermeden- dışarıdan tepkisizce ve umursuzca izleyen bir kişi, hiç ummadığı bir anda kendisini bu mizansenin içinde bulabilmektedir. Bir gün “bana dokunmaz” dediği adaletsizlik, ertesi gün kendisini her taraftan sarmış bir hale gelebilmektedir. İçine düştüğü bu ağdan kurtulmak için ne kadar çırpınsa da artık bir çıkış yolu bulamaz. Çünkü, önceden vurdum duymaz bir şekilde izlediği, en küçük insani ve vicdani tepki göstermediği adaletsizlik ve zulüm sistemi günden güne daha kökleşmiştir. 

Zulüm ve haksızlık bir kere yapılınca, ikinci defa, üçüncü defa, ... yüzüncü defa yapmak, bunu uygulayanlar için her seferinde daha çok kolaylaşır. O yüzden adaletsizlik, her kime ne gerekçeyle yapılıyorsa yapılsın, buna dur demek insani bir vazifedir. 

Sayın Adalet Bakanımız'dan istirhamımız aşağıdaki soruların cevaplarının araştırılması ve sorumlular hakkında gerekli soruşturmaların açılmasıdır: 

 Sn. Adnan Oktar’ın Van’a veya başka bir doğu iline nakil haberleri doğru mudur? 

 Eğer doğru ise, eziyet ve sindirme dışında başka hiçbir amacı bulunmadığı görünümü veren böyle bir naklin hukuki gerekçesi nedir?

 Bahsi geçen sosyal medya hesaplarına bu bilgi kimler tarafından, hangi gerekçe ile servis edilmektedir? 

4.5 yıldan beri süregiden Adnan Oktar Davası sürecinde gerçekleşen ve halen tüm hızıyla devam eden ciddi insan hakları ihlallerini, kimi zaman savunma hakkını elinden alan, kimi zaman hayatını ve sağlığını riske atan haksız ve hukuksuz uygulamaları ve oynanan büyük oyunu bir kez daha,

Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.