22.08.2019 tarihinde, İsa Tatlıcan yönetimindeki Sabah gazetesinin internet sitesinde yine içi boş, saçma ve asılsız iddialardan derlenmiş bir habere daha yer verildi. Haberin, İsa Tatlıcan’ın yıllardır husumet beslediği TBAV camiasının tutuklu bulunan mensuplarının cezaevi hesaplarına yakınları, arkadaşları ya da sevenleri tarafından yardım ve destek amaçlı para yatırılmasından duyduğu rahatsızlıktan kaynaklandığı ilk bakışta anlaşılmaktadır.
Öncelikle hatırlatalım ki, tutuklu bulunan şahıslara para yatırılması için tutukluya özel hesap numarasını tahsis eden devletimizdir. Bunun yanında bu hesaplara para yatıracak kişiler için kanunlar özel bir kısıtlama getirmemiştir. Yani bir tutuklunun hesabına ailesi, yakınları, akrabaları, dost ve arkadaşları doğrudan para gönderebileceği gibi, hastalık, rahatsızlık, uzak şehirlerde ikamet etme, vb. gibi son derece meşru mazeretler dolayısıyla hareket kabiliyeti kısıtlı olan tutuklu yakınlarının aracı kılabileceği kimseler de para yatırabilmektedir. Bunun, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kanunlarına göre hiçbir sakıncası yoktur.
Dahası, cezaevinde tutuklu ve ihtiyaç içinde bulunan bir din kardeşine iyi niyetli, yardımsever bir Müslümanın karşılıksız, tamamen Allah rızası için yardımda bulunmasında da en küçük bir beis olmadığı gibi, böyle bir davranış aynı zamanda çok güzel bir ahlak ve üstün bir imanın da tezahürüdür. Müslümanların Müslümanlara zor zamanlarında ellerinden gelen her türlü yardım ve fedakarlığı göstermeleri en başta Yüce dinimiz İslam'ın bir emri ve gereğidir.
Emekli maaşlarıyla hayatını zar zor idame ettirmeye çalışan yoksul, yaşlı, hasta, sürekli bakıma ihtiyaç duyan hatta yatalak olup da, değil cezaevlerindeki tutuklu çocuklarının kendi ihtiyaçlarını dahi kendileri karşılayamayan aileler mevcuttur. İşte arkadaşlarımız yıllar boyu hem böyle ihtiyaç içinde olan kendi ailelerine hem de yeterli imkanı olmayan diğer arkadaşlarımızın ailelerine 11 Temmuz operasyonu öncesine kadar, aralıksız maddi manevi destek sağlamışlardır.
Bu güzel davranışlarıyla, Kuran'ın;
Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar BİRBİRLERİNİN VELİLERİDİR. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Resûlüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi, 71)
Şüphesiz MÜMİNLER KARDEŞTİRLER. (Hucurât, 49/10)
ayetlerinin hükmünü yerine getirmişlerdir.
Aşağıdaki hadis-i şeriflerde de Peygamber Efendimiz (sav), bu ayetlerin bir nevi tefsiri olarak müminler arasında olması gereken dostluk, kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışmaya dikkat çekilmiştir:
“Müminin mümine karşı tutum ve davranışı BİRBİRİNİ TUTAN, BİRBİRİNE KUVVET VEREN YAPILARA benzer.” (Buharî, Mezalim, 5; Salat, 88).
“Sen Müminlerin kendi aralarındaki karşılıklı merhamet, sevgi ve şefkat gösterme konusunda, bir beden gibi olduğunu görürsün ki, ONUN BİR ORGANI MUZDARİP OLDUĞU ZAMAN, BEDENİ DERDİNE ORTAK OLUR.” (Buharî, Edeb,27)
Ne var ki, operasyonun ardından halen cezaevinde tutuklu bulunan bu arkadaşlarımızın mallarına, mülklerine, paralarına, banka hesaplarına, şirketlerine, çalışmakta oldukları iş yerlerinden aldıkları maaşlarına, operasyon yüzünden işten çıkartılanların almaları gereken tazminatlara, bazılarının ailesinden devir yolu ile kalan emekli maaşlarına, ailelerinden kalan miraslara kadar tüm gelir kaynaklarına, hatta bazı arkadaşlarımızın kardeşlerinin ve ailelerinin hesaplarına ve mülklerine dahi el konmuştur. Bu nedenle, yıllardır ailelerimize yaptığımız maddi desteğin önü kesildiği gibi, tutuklu arkadaşlarımızın cezaevlerinde kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri herhangi bir maddi imkanları da kalmamıştır. Ulaşım, ilaç, avukat masrafları gibi giderler, zaten fazla bir geliri olmayan ailelerin maddi imkanlarının çok ötesine taşmıştır.
Bu nedenlerden dolayı, operasyonu takiben camiamıza sevgi ve muhabbet duyan pek çok insan gerek tutuklanan arkadaşlarımızın gerekse yardıma muhtaç ailelerin imdadına koşmuş, ilaçlarını temin etmiş hatta bakımlarını üstlenmiştir. Tutuklanan birçok arkadaşımızın kimilerinin ciddi, kimilerinin hayati risk taşıyan sağlık problemleri mevcuttur. Tutukluların cezaevlerinde kullanması gereken ilaçların veya ilgili sağlık raporlarının kanunen yalnızca avukatlara ve ailelere veriliyor olması nedeniyle arabalı aileler, yürümekte bile zorlanan aileleri evlerinden alıp doktorlara ve hastanelere ulaştırmaya çalışmıştır.
Birçok hayırsever aile bu telaş içerisinde hem kendi evlatlarının hem de hesaplarına para yatıracak kimsesi bulunmayan ve kendi evlatları gibi gördükleri diğer tutukluların ilaç, giysi, para, vb. ihtiyaçlarını karşılamak için seferber olmuşlardır.
Masumiyet karinesi gereğince, hukuken hiçbir şekilde suçlu hükmünde olmayan, yalnızca tutuklu olarak yargılanma gününü bekleyen insanlara, meşru ve legal yollarla, resmi kanallardan maddi destek vermeye çalışan iyi niyetli kişilere, güya "suçlulara ya da suç örgütüne destek olmak" gibi akla ziyan, gayrı kanuni gerekçelerle engel olmaya, baskı yapmaya hatta zulmetmeye, onları karalamaya çalışmanın ne insanlıkla ne vicdanla ne de kanun ve hukukla hiçbir ilgisi yoktur.
Allah zorluk anında malını ihtiyaç halindeki Müslümanlara vermenin gerçek iyilik olduğunu ayetinde şu şekilde bildirmektedir:
Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; MALA OLAN SEVGİSİNE RAĞMEN, ONU YAKINLARA, YETİMLERE, YOKSULLARA, YOLDA KALMIŞA, İSTEYİP-DİLENENE VE KÖLELERE VEREN; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve muttaki olanlar da bunlardır. (Bakara Suresi, 177)
Cenab-ı Allah Cehenneme giriş sebeplerinden birinin ise muhtaç haldekilere destek olmamak olduğunu şöyle haber vermektedir.
'Sizi şu Cehenneme sürükleyip-iten nedir?' Onlar: 'Biz namaz kılanlardan değildik' dediler. YOKSULA YEDİRMEZDİK.' (Müdessir Suresi, 42-44)
Bir kısım medyanın çarpıtmaya çalıştığı, arkadaş grubumuz içindeki yardımlaşma ve birbirine her durumda maddi ve manevi destek olma gibi konuların, gerçekte Kuran'ın Müslümanlara emrettiği İNFAK ve VELAYET gibi farz ibadetlerin yerine getirilmesinden başka bir durum olmadığı aşağıdaki ayetlerin anlamı üzerinde düşünüldüğünde daha rahat anlaşılacaktır:
O kimseler ki, gayba inanırlar, namazı gereği gibi kılarlar ve KENDİLERİNE VERDİĞİMİZ RIZIKLARDAN İNFAK EDERLER (BAŞKALARINA VERİR VE YEDİRİRLER). İşte böyle kimseler, Rablerinden olan doğru yol ve hidâyet üzeredirler ve bunlar azabdan kurtulup sevâba erenlerdir" (Bakara Suresi, 35)
(Sadakalar) Kendilerini Allah yolunda adayan fakirler içindir ki, onlar, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler. İffetlerinden dolayı bilmeyen onları zengin sanır. (Ama) Sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Hayırdan her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir.
"SADAKA VEREREK İYİLİK EDEN ERKEKLER VE KADINLAR, BİR DE ALLAH'A GÖNÜL HOŞLUĞU İLE ÖDÜNÇ VERENLER yok mu, Allah onların mükafatını kat kat verecektir. Onlar için çok şerefli bir karşılık vardır." (Hadid Suresi, 18)
Görüldüğü gibi, bu ayetlerin emrine bir icabet olarak cezaevinde bulunan arkadaşlarımızın, ne kadar zor şartlarda olsalar dahayalarından dolayı para istemeyecekleri bilindiği için iyi niyetli, yardımsever insanlar kendilerine dahi sormaya gerek duymadancezaevi müdürlüğünün belirlediği sınırlar dahilindeki parayıonların hesaplarına yatırmışlardır. Bu ödemeler aileler tarafından olduğu gibi camiamıza sevgi ve yakınlık besleyen temiz kalpli insanlartarafından, mağdur ve mazlum olduklarını çok iyi bildikleri Müslümanlara Allah rızası için destek olmak amacıyla yapılmıştır. Ne var ki böylesine asil bir davranış “örgüt mensubu göstermek için tanımadığı insanlar tarafından para yatırıldı” gibi son derece çiğ bir yaklaşımla, çarpık ve art niyetli bir biçimde yansıtılmaya çalışılmaktadır.
Peygamber Efendimiz (sav) de hadis-i şeriflerinde Müslümanlara, birbirlerinin ihtiyaçlarını karşılamalarını, ayıp ve kusurlarını örtmelerini, mallarını, hayvanlarını, yiyeceklerini, kıyafetlerini yoksul kardeşleriyle paylaşmalarını öğütlemiş, müminlerin birbirlerinin velileri ve kardeşleri olduklarını ve birbirlerini koruyup kollamakla mükellef olduklarını her vesileyle hatırlatmıştır. İslam’da infak olarak geçen bu konuyla ilgili hadis-i şeriflerden bazı örnekler şöyledir:
"... Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir. KİM BİR MÜSLÜMAN'DAN BİR SIKINTIYI GİDERİRSE, Allah Teâlâ o kimsenin kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir." (Buhari, Mezâlim 3; Müslim, Birr 58)
"Verenin eli yüksektir. Hem nafakasını verdiğin kimselerden başla! Anneni, babanı, kız kardeşini, erkek kardeşini SONRA SANA EN YAKIN VE ONDAN SONRA EN YAKIN OLANLARINI GÖR, GÖZET" (Nesâî, Zekât, 51).
"Kimin yanında fazla hayvan varsa, onu hayvanı olmayana versin. KİMİN DE FAZLA AZIĞI VARSA ONU AZIĞI OLMAYANA VERSİN." Resulullah (sav), bazı mal çeşitlerini bu suretle saymaya devam etti. Öyle ki, bizden hiç kimsenin herhangi bir fazlalıkta hakkı olmadığı düşüncesine vardık." (Müslim, Lukata 18, (1728); Ebü Dâvud, Zekât 32, (1663).
Hal böyleyken, hayatını, gençliğini, tüm Allah yolunda harcayan ve kendilerine husumet besleyen birkaç kişinin iftiraları sebebiyle cezaevinde tutuklu ve ihtiyaç içinde olan insanların hesabına resmi yoldan para yatırmak, kanunlarımıza göre meşru ve legal Kuran’a göre de farz olan fedakarane ve iyi niyetli davranışlardır. Bunun garip ve akıl almaz bir biçimde gayrı meşru ve illegal bir faaliyet gibi yansıtılmaaya çalışılması hayret vericidir.
Oysa, Kuran ayetlerinde müminlere yönelik yardım ve harcama yapanları engellemek çok ağır bir biçimde eleştirilmektedir.
Onlar ki: "Allah'ın Resûlü yanında bulunanlara hiçbir infak (harcama)da bulunmayın, sonunda dağılıp gitsinler," derler. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır. Ancak MÜNAFIKLAR kavramıyorlar. (Münafikun Suresi, 7)
Dolayısıyla, her ne sebeple olursa olsun müminlere yönelik böyle hatalı bir tutum içine girenler, Allah'tan korkmalı, derhal tövbe etmeli ve istemeden bile olsa bu ayetin kapsamına girmekten çok çekinmelidirler.
Allah’ın Kuran’da müminlere emrettiği iyilik, infak, tasadduk, yardımlaşma, dayanışma ibadetlerini engellemeye yönelik bir çabanın anlaşılır olması mümkün değildir. Yarın aynı durum, bugün bu iyiliği engellemeye çalışanların başına gelirse acaba kendilerine yardımcı olmak isteyenleri aynı şekilde engellemeye ve kınamaya devam mı edeceklerdir?
Bu nedenle, bir kısım medyamızın insanları birbirine düşüren, öfke ve nefreti körükleyen, mutsuzluğa, karamsarlığa sürükleyen bir habercilik anlayışını acilen terk ederek barış, sevgi, şefkat, merhamet, birlik ve kardeşlik ortamını tesis edecek ve köklü kılacak bir yaklaşımı benimsemesi son derece hayatidir.
Kamuoyunun bilgilerine saygılarımızla sunarız...