DAVAMIZ METAFİZİKTİR – 1. BÖLÜM

GİRİŞ

Geçmişte peygamberlerin ve salih müminlerin başlarından geçen imtihanların bugün de birebir aynısının Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının başından geçmesi son derece metafizik bir durumdur. Allah'ın samimi ve halis müminler üzerindeki yakın ve güzel takibinin, rahmet ve inayetinin bir neticesidir.

Salih müminler, Allah'ın imtihanı gereği tarihin her döneminde, kendilerine maddi veya manevi zarar vermek isteyen art niyetli kişi ve çevrelerin husumet ve saldırılarına maruz kalmışlardır. Yüce Kitabımız Kuran-ı Kerim'in pek çok yerinde, müminlere karşı amansız bir kin, öfke ve nefret besleyen, haset, kıskançlık ve intikam hisleriyle dolu bu kişilerin onlara sözlü ve fiili eziyet verebilmek, kendilerince hakaret, iftira ve karalamalarda bulunmak amacıyla büyük bir çaba gösterdikleri haber verilmektedir.

Kuran’da, Allah'a ve dine karşı olan birtakım insanların, müminleri kendi akıllarınca incitmek ve diğer insanların gözünde küçük düşürmek kastıyla, KÖTÜ VE ÇİRKİN SÖZLER sarf ettiklerini, "… sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz" (Al-i İmran Suresi, 186) ayetiyle bildirmiştir.

Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları, 11 Temmuz 2018 tarihinden bu yana, hiçbir suçları olmadığı halde bir avuç organize husumetli grubun yalan beyan ve iftiraları sonucunda büyük bir kompoyla karşı karşıya kalmışlardır. Bu komplo sonucunda, çok ağır itham ve iftiralara, görülmemiş haksızlık ve hukuksuzluklara uğramışlardır. Halen de 14 aydır son derece ağır cezaevi koşullarında tutuklu bulunmaktadırlar.

Bu durum onların çok önemli bir imtihan sürecinden geçtiklerinin açık bir göstergesidir.

Bu imtihan sürecinde arkadaşlarımız, bir yandan da bazı medyanın çok ağır hakaret, iftira ve karalamalarına maruz kalmışlardır. Uydurma ve düzmece haberlerle 14 aydır aralıksız sürdürülen bir "Manevi Linç" kampanyası boyunca, tüm deliller lehlerine olduğu ve aleyhlerinde hiçbir somut suç delili bulunmadığı halde, kamuoyuna adeta ağır suçlular, hatta daha da ileri gidilerek –haşa– sapkın insanlar gibi tanıtılmışlardır. Daha davaları bile görülmeye başlanmadan masumiyet karineleri hiçe sayılarak alenen "Yargısız İnfaz"a uğratılmışlardır.

Bu açıdan, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının bugün başlarına gelen zorlu imtihanların, uğradıkları zulüm ve haksızlıkların, iftiraların tarih boyunca birçok peygamber ve onlara uyan salih müminlerin başlarına gelenlerle büyük benzerlik göstermesi son derece dikkat çekici, hatta mucizevi bir durumdur.

Geçmişte Peygamberlerin ve beraberlerindeki inananların yaşadığı imtihanların bugün de Müslümanlar tarafından yaşanıyor olması aynı zamanda "… Allah'ın kanununda kesin olarak bir değişiklik bulamazsın(Ahzab Suresi, 62) ayetinin de müminler üzerindeki bir tecellisidir.

ANCAK ŞU GERÇEK ÇOK İYİ BİLİNMELİDİR Kİ, MÜMİNLERE KURULAN HER TUZAK HER ZAMAN ALLAH TARAFINDAN EN BAŞINDAN BOZULMUŞ OLARAK, SONUNDA DA O TUZAKLARI KURANLARIN ALEYHİNE DÖNECEK VE ONLARI SARIP KUŞATACAK ŞEKİLDE YARATILIR. 

Allah'ın bu değişmez kanunu Kuran ayetlerinde şöyle bildirilmektedir:

Onlar böyle bir tuzak kurdular, Biz de KENDİLERİ FARKINDA OLMADAN onların planlarını altüst ettik. (Neml Suresi, 50)

Onlar, tuzaklar kuruyorlar. BEN DE BİR DÜZEN KURMAKTAYIM. Sen o kâfirlere mühlet ver. Onlara az bir zaman tanı. (Tarık Suresi, 15-17)

Onlar hileye başvurdular, ALLAH DA ONLARIN TUZAĞINI BOŞA ÇIKARDI. ALLAH HİLELERİ BOŞA ÇIKARANLARIN EN HAYIRLISIDIR. (Al-i İmran, 3/54)

Münafıklar ve müşrikler, kimi zaman Allah'ın imtihanı gereği, başlangıçta başarılı oluyor gibi gösterilseler de sonuçta her zaman başarısızlığa uğrar, dünya ve ahirette kaybederler. Allah tarafından hor ve hakir kılınırlar. Müminler de sonuçta her zaman üstün gelir, dünya ve ahirette mirasçı olurlar. Bu gerçek de Allah'ın tarih boyunca değişmeyen bir kanunudur.

Yine çok iyi bilinmelidir ki Müslümanlara atılan iftiralarda "çamur at izi kalsın" mantığı kesinlikle geçersizdir. Atılan iftiralar, hakaretler, karalamalar, yapılan saldırılar, haksızlıklar ne kadar büyük ve şiddetli olursa olsun Allah müminleri her zaman temize çıkaracak, onların masum, suçsuz, tertemiz, iffetli, güzel ahlaklı insanlar olduğunu herkese gösterecektir. Bu Allah için çok kolaydır.

Yaşadıkları zorlu imtihanlar da müminler için dünya ve ahirette çok büyük bir nimet, benzersiz bir övünç ve ecir kaynağı, değerli bir ŞEREF MADALYASI olacaktır.


1. BÖLÜM

Bugün Sayın Adnan Oktar Ve Arkadaşlarına Atılan İftiralar, Tarih Boyunca Peygamberlere ve Salih Müminlere Atılan İftiraların Bir Nevi Özetidir


– Hz. Yusuf (as)’a atılan –haşa– "zina" iftirası günümüzde de Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına atılmaktadır.

– Hz. Meryem’e ve Hz. Ayşe annelerimize atılan –haşa– "zina" iftirası günümüzde de Sayın Adnan Oktar’ın arkadaşlarına atılmaktadır.

– Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’e ahlaksızca atılan –haşa– "küçük kızların istismarı (pedofili)" iftirası günümüzde de Sayın Adnan Oktar’a atılmaktadır.

– Hz. Musa (as)’ya ve Bediüzzaman Said Nursi’ye atılan –haşa– "menfaat ve iktidar peşinde olma" iftirası ise günümüzde de Sayın Adnan Oktar’a atılmaktadır.

– Hz. Süleyman'a yapıldığı gibi bugün de Sayın Adnan Oktar 'a –haşa– "inkarcılık ve sapkınlık iftirası" atılmaktadır. Ve yine, aynen Hz. Süleyman döneminde olduğu gibi günümüzde de bir kısım insanlar şeytanların attıkları bu iftiralara inanmaktadır.

– Geçmiş peygamberlere atılan –haşa– "insanları akıl ve iradelerini zaafa uğratarak kandırma" iftirası bugün de Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına atılmaktadır.

– Hz. Yusuf (as)’a atılan –haşa– "hırsızlık" iddiası ise günümüzde de “kara para aklama, dolandırıcılık” başlığı altında Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına atılmaktadır.

– Hz. Salih (as) ve salih müminlere atılan –haşa– "yalancılık, şımarıklık ve kendini beğenmişlik" iftiraları günümüzde de Sayın Adnan Oktar’a atılmaktadır.

– Elçilere ve salih müminlere atılan –haşa– "dini değiştirmek isteme" iftirası günümüzde de Sayın Adnan Oktar’a da atılmaktadır.

– Hz. Muhammed (sav)’e, Hz. Nuh (as)’a, Hz. Hud (as)’a ve Hz. Musa (as)’ya ve yakın geçmişte de Bediüzzaman Said Nursi hazretlerine atılan –haşa– "delilik" iftirası günümüzde Sayın Adnan Oktar'a da yöneltilmektedir.

– Hz. Muhammed (sav)’e, Hz. Musa (as)’a ve çoğu peygambere atılan –haşa– "büyücülük" iftirası günümüzde de güya "telkin, hipnoz, beyin yıkama gibi yöntemlerle insanları etki altına alma" şeklindeki güncel ifadesiyle Sayın Adnan Oktar’a da atılmaktadır.

Aşağıda, müşrik ve münafıkların müminleri, kendilerince karalamak, itibarsızlaştırmak ve bu suretle etkisiz hale getirebilmek amacıyla ahlaksızca başvurdukları çirkin iftira yöntemlerini ayrıntılı olarak ele alacağız!


 1– 'CİNSELLİK KONULU' İFTİRALAR

Allah Kuran'da, elçilerinin ve onlara destek olup savunan müminlerin birçok zorluk ve baskılarla karşılaşacağını, akıl almaz iftiralara uğrayacağını, fakat bunların hepsinin çok büyük hayırlarla sonuçlanacağını, onları belli bir imtihan sürecinden geçirdikten sonra MUTLAKA ZORLUKLARDAN KURTARIP ATILAN İFTİRALARDAN TEMİZE ÇIKARACAĞINI haber vermektedir.

Yazının başında da bahsettiğimiz gibi, müminlere karşı öfke, husumet, intikam ve düşmanlık hisleri besleyen bazı kişi ve çevreler onları kendilerince toplumun gözünde itibarsızlaştırmak amacıyla planlı ve organize iftira ve karalama kampanyaları düzenlerler. Bu kara propagandanın en büyük malzemelerinden birisi kuşkusuz "cinsellik konulu" iftiralardır. Cinsellik konulu iftiraların en uç, en alçak ve en aşağılık türü ise müşriklerin Peygamber Efendimiz (sav)'e de atmaya cüret ettikleri "küçük çocukları taciz (pedofili)" iftirasıdır.

ÇÜNKÜ CİNSELLİKLE İLGİLİ İFTİRALAR, İNSANLARIN HASSAS SİNİR UÇLARINI EN KOLAY VE EN ŞİDDETLİ BİÇİMDE TAHRİK EDEN, GENELLİKLE DE ÇOĞU İNSANIN ATILAN İFTİRALARIN ASLINI, DOĞRUSUNU ARAŞTIRMAYA GEREK DUYMADAN PSİKOLOJİK BİR ÖN KABUL VE ÖFKEYLE HEMEN AYIPLAMA VE KINAMA YOLUNA GİTMEYE ÇOK EĞİLİMLİ OLDUKLARI İFTİRALARDANDIR. BU TÜR İFTİRALAR, BİRİNCİ DERECEDEN DEDİKODU MALZEMESİ OLDUĞU İÇİN, YAYGINLAŞTIRILMAYA VE BİRE BİN KATILARAK ABARTILMAYA DA ÇOK ELVERİŞLİDİR. BU NEDENLE, HEDEF KİŞİ VE ÇEVRELERE YÖNELTİLEN CİNSELLİK KONULU İFTİRALAR TOPLUM MÜHENDİSLİĞİNDE BAŞVURULAN EN ETKİLİ PSİKOLOJİK SAVAŞ YÖNTEMLERİNDENDİR.

– Hz. Yusuf (as)'a Atılan –Haşa– ‘Zina İftirası’ Günümüzde de Sayın Adnan Oktar ve Arkadaşlarına Atılmaktadır:

Kuran'daki Hz. Yusuf (as) kıssası, Müslümanlara kurulan hileli düzenlerin eninde sonunda bozulacağına ve müminler için büyük bir hayra dönüşeceğine dair tüm insanlara bir örnek ve ibret vesilesi olarak anlatılmaktadır.

Hz. Yusuf (as) yetişkin çağına geldiğinde, yanında kaldığı vezirin karısı kendisine çirkin bir teklifte bulunmuştur. Ancak imanı ve Allah korkusu nedeniyle, Hz. Yusuf kadının bu isteğini reddetmiştir. Reddedilen kadın, kendisinden kaçmak isteyen Hz. Yusuf (as)’a arkadan yetişerek gömleğinden tutup çekmiş ve bu esnada Hz. Yusuf (as)’ın gömleği arkadan yırtılmıştır. Tam bu sırada kadının kocası olan vezirle karşılaşmışlar, bunun üzerine KADIN KENDİ SUÇUNU GİZLEMEK İÇİN HZ. YUSUF (AS)’A İFTİRA ATMIŞ, ONU KENDİSİNDEN CİNSEL BAKIMDAN FAYDALANMAK İSTEMEKLE SUÇLAMIŞTIR.

Kadının yalana dayalı bu suçlamasına karşı Hz. Yusuf gerçekleri söylemiş ve ayette bildirildiği gibi, "ONUN KENDİSİ BENDEN MURAD ALMAK İSTEDİ..." (Yusuf Suresi, 26) diyerek doğruyu anlatmıştır.

Gömleğinin arkadan yırtılmış olması Hz. Yusuf (as)’ın doğru söylediğinin açık bir delilidir. Ancak, suçsuz olduğuna dair apaçık deliller ortada olmasına rağmen Hz. Yusuf (as), İFTİRACI BEYANI ESAS ALINARAK işlemediği bir suçtan ötürü mahkum edilmiş ve bu mübarek, masum ve tertemiz elçi uzun bir süre zindanlarda tutulmuştur.

Suçsuzluğu açıkça ortada olmasına rağmen, insanların Hz. Yusuf'u hapse atmakta kararlı olmaları, o dönemde hem çok büyük bir adaletsizliğin hüküm sürdüğünün, hem de dünyanın en iffetli ve en masum insanının bile cahiliye adetleri içinde nasıl zulme uğrayabileceğinin çok büyük bir göstergesidir. Bu durum ayette şu şekilde bildirilmektedir:

Sonra onlarda (YUSUF'UN İFFETİNE İLİŞKİN) DELİLLERİ GÖRMELERİNİN ARDINDAN, mutlaka onu belli bir vakte kadar zindana atmak (görüşü) ağır bastı. (Yusuf Suresi, 35)

Hz. Yusuf (as)’ın bir iftira sonucunda zindana atılması zahiren bir olumsuzluk gibi görünse de, sonuç onun için hem dünyada hem de ahirette büyük bir hayra dönüşmüştür. Allah, takdir ettiği zaman geldiğinde Hz. Yusuf (as)’a, gösterdiği üstün ahlak, tevekkül ve teslimiyetin ardından, zindandan çıktıktan sonra Mısır'da güç ve iktidar vermiştir.

Bugün de aynı çirkin iftira Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına atılmaktadır. Oysa Hz. Yusuf (as)’ın hayatında da örneğini gördüğümüz gibi, müminlere atılan iftiralar ne kadar büyük olursa olsun, müminlerin aleyhine kurulan tuzaklar ne kadar güçlü olursa olsun, Allah'ın salih kulları er geç temize çıkar, müşrik ve münafıklara karşı üstün gelirler.

– Hz. Meryem ve Hz. Ayşe Annelerimize Atılan –Haşa– 'Zina İftirası' Günümüzde de Sayın Adnan Oktar’ın Arkadaşlarına Atılmaktadır:

Hz. Yusuf (as)’ın maruz kaldığı iffetsizlik iftirasının bir benzeri, tarihte Müslüman kadınlara yönelik olarak da atılmıştır. Hz. Meryem, Allah'a olan imanı, samimiyeti, temizliği, iffeti ve güzel ahlakı ile Allah'ın alemlerin kadınlarına üstün kıldığı tertemiz, mübarek bir insandır:

Hani melekler: "Meryem, şüphesiz Allah seni seçti, seni arındırdı ve alemlerin kadınlarına üstün kıldı," demişti. (Al-i İmran Suresi, 42)

Hz. Meryem, Allah'ın dilemesi ile babasız bir çocuk dünyaya getirmiştir. Çocuğu ile birlikte kavminin içine girdiğinde ise büyük bir tepki almış ve dönemin inkarcıları son derece çirkin ve akılsızca bir tutum sergileyerek, bu tertemiz insana alçakça "zina iftirası" atmışlardır. Bu durum Kuran'da şöyle bildirilmektedir:

Böylece onu taşıyarak kavmine geldi. Dediler ki: "EY MERYEM, SEN GERÇEKTEN ŞAŞIRTICI BİR ŞEY YAPTIN. Ey Harun'un kız kardeşi, senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de azgın, utanmaz (bir kadın) değildi." (Meryem Suresi, 27-28)

Ancak kavminin her türlü iftirasına, suçlamasına ve çirkin davranışına karşın Allah Hz. Meryem'in iffetini ayetleriyle tasdik etmektedir:

İmran'ın kızı Meryem'i de (zikret). Ki o kendi ırzını korumuştu. Böylece Biz ona ruhumuzdan üfledik. O da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. O, (Rabbine) gönülden bağlı olanlardandı. (Tahrim Suresi, 12)

Allah Hz. Meryem'in iffetini ve masumiyetini, oğlu Hz. İsa (as)'ı büyük bir mucize olarak bebek yaşta beşikteyken konuşturarak kavminin gözleri önüne sermiştir:

Bunun üzerine Meryem çocuğu gösterdi. "Biz, dediler, beşikteki bir sabî ile nasıl konuşuruz?" Çocuk şöyle dedi: "Ben, Allah'ın kuluyum. O, bana Kitab'ı verdi ve beni peygamber yaptı. Nerede olursam olayım, O beni mübarek kıldı; yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı emretti. Beni anneme saygılı kıldı; beni bedbaht bir zorba yapmadı. Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kabirden kaldırılacağım gün esenlik banadır." (Meryem Suresi, 29-33)

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav) döneminde de mümin topluluğunun arasından çıkan bazı kimseler, Peygamber Efendimiz'in eşi Hz. Ayşe annemize çirkin bir iftira atarak çok büyük bir günaha girmişlerdir. Allah Kuran’da iffetli ve masum kadınlara yapılan iftiraların çok büyük bir suç olduğunu bildirmiştir:

Doğrusu, uydurulmuş bir yalanla gelenler, SİZİN İÇİNİZDEN BİRLİKTE DAVRANAN BİR TOPLULUKTUR; siz onu kendiniz için bir şer saymayın, aksine o sizin için bir hayırdır. Onlardan her bir kişiye kazandığı günahtan (bir ceza) vardır. Onlardan (GÜNAHIN) BÜYÜĞÜNÜ YÜKLENENE ise büyük bir azap vardır.

Onu işittiğiniz zaman, erkek mü'minler ile kadın mü'minlerin kendi nefisleri adına hayırlı bir zanda bulunup: "BU, AÇIKÇA UYDURULMUŞ İFTİRA BİR SÖZDÜR" demeleri gerekmez miydi?

Ona karşı dört şahitle gelmeleri gerekmez miydi? Şahitleri getirmediklerine göre, artık ONLAR ALLAH KATINDA YALANCILARIN TA KENDİLERİDİR.

Eğer Allah'ın dünyada ve ahirette sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı, içine daldığınız dedikodudan dolayı size büyük bir azap dokunurdu.

O durumda siz onu (iftirayı) dillerinizle aktardınız ve hakkında bilginiz olmayan şeyi ağızlarınızla söylediniz ve BUNU KOLAY SANDINIZ. OYSA O ALLAH KATINDA ÇOK BÜYÜKTÜR. (Nur Suresi, 11-15)

Bir insana iftira atmak, o kişi hakkında bilgisizce yalan söylemek cahil bir insan için oldukça kolaydır. Fakat ayette açıkça bildirildiği üzere, iftiranın Allah Katındaki karşılığı son derece ağırdır. Ne var ki bir kısım cahil ve avam insanlar altına girdikleri bu vebalin büyüklüğünün bilincine varamaz ve bu suçun ahirette karşılığını göreceklerini akledemezler. Ancak Allah, yapılan hiçbir şeyi, sarfedilen hiçbir sözü unutmaz ve her şeyin hesabını tam yapır.

Geçmişte, Hz. Meryem, Hz. Ayşe gibi tertemiz, iffet sembolü Müslüman hanımlara atılan iftiraların birebir benzerleri BUGÜN DE SAYIN ADNAN OKTAR’IN HANIM ARKADAŞLARINA ATILMAKTADIR. 

Ne var ki burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus, sonunda Allah'ın iftiraya uğrayanları temize çıkarıp yüceltmesi, müfterileri de ifşa edip aşağılamasıdır. İşte bu hikmete binaen, ilk bakışta olumsuz gibi görünen bu olay için Yüce Allah, Nur Suresi, 11. ayette, "siz onu kendiniz için bir şer saymayın, aksine o sizin için bir hayırdır." buyurmaktadır.

Yine çok önemli bir diğer husus da, müminlerin başlarına bu zorlu imtihanların gelmesinin Allah'ın onları seçip beğendiğinin, çok sevdiğinin bir göstergesi olmasıdır.

Ayrıca, ayetlerde bu yalan ve iftiraların "birlikte davranan bir topluluk" yani "organize hareket eden bir çete" tarafından düzenlendiğine ve bunların arasından "günahın büyüğünü yüklenen" yani "diğer iftiracıları yönlendiren azılı münafık bir elebaşı"na mucizevi bir biçimde dikkat çekilmektedir.

Şu çok iyi bilinmelidir ki, dünya hayatında, temiz, namuslu, şerefli insanları iftiralarıyla karalamayı kolay görenler, eğer bu tutumlarından vazgeçmezlerse, ahirette bu suçları hatırlatıldığında ve alacakları karşılık kendilerine gösterildiğinde telafisi olmayan büyük bir pişmanlık ve derin bir acı duyacaklardır. Allah ayetlerinde mümin kadınlara iftira atanların ahirette karşılaşacakları durumu şöyle bildirmektedir:

Namus sahibi, bir şeyden habersiz, mü'min kadınlara (zina suçu) atanlar, dünyada ve ahirette lanetlenmişlerdir. Ve onlar için büyük bir azab vardır.O gün, kendi dilleri, elleri ve ayakları aleyhlerinde yaptıklarına dair şahitlikte bulunacaklardır. O gün, Allah hak ettikleri cezayı eksiksiz verecektir ve onlar da Allah'ın hiç şüphesiz hak olduğunu bileceklerdir. (Nur Suresi, 23-25)

– Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’e Ahlaksızca Atılan –Haşa– "Küçük Kızların İstismarı" (pedofili) iftirası günümüzde de Sayın Adnan Oktar'a atılmaktadır:

Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), çok yüksek derecedeki imanı nedeniyle büyük zorluklarla ve şiddetli imtihanlarla denenmiştir. Kavminden inkar edenler, müşrikler ve münafıklar ona karşı haşa, son derece incitici sözler söylemişler, hatta bu mübarek insanı şehit etmek için planlar yapmışlar, tuzaklar kurmuşlardır.

Peygamberimiz (sav), Kabe'de secdedeyken sırtına deve işkembesi dökülmesi, insanları İslam’a davet etmek için gittiği Taif'te kilometreler boyunca küçük çocuklara –haşa– taşlatılması, bunun sonucunda mübarek bedeninin kanlar içinde kalması gibi, inkar edenler tarafından türlü eziyet ve zulümlere maruz kalmıştır.

Peygamberimiz (sav) tüm bunlara rağmen, inkarcıların kötülüklerine hep sabretmiş, güzellikle karşılık vermiş, büyük bir kararlılıkla onları Allah'ın yoluna davet etmiş, insanlara doğru bildiğini anlatmış ve doğruları uygulamaktan da asla çekinmemiştir.

Peygamber Efendimiz (sav)’e, gerek dönemindeki müşrik ve münafıkların gerekse günümüzdeki bir kısım ateist ve inkarcıların utanmazca attıkları en çirkin iftiralardan birisi de –haşa– "küçük kız istismarı" iftirasıdır.

Bilindiği gibi, asrı saadet döneminde çok sayıda münafık, ilk başta Peygamber Efendimiz (sav)'e inandığını, onu desteklediğini söyleyerek belli bir dönem Allah Resulü (sav)'in ashabının arasına katılmıştır. Bu münafıklar bir süre Müslümanlar arasında kaldıktan sonra hiçbir dünyevi çıkar elde edememenin kin ve öfkesiyle Resulullah (sav)'in yanından ayrılıp müşrik ve kafirlerin safına geçmişlerdir.

Bundan sonra içlerinde büyüttükleri kin, nefret ve intikam hisleriyle müminlerin en büyük, en kahpe ve en sinsi düşmanları haline gelen bu münafıklar, müşriklerden de aldıkları destekle Peygamber Efendimiz (sav)'e –haşa– her çeşit sözlü ve fiili saldırı ve hakaretlerde bulunmuş, o mübarek insana karşı en alçak iftiraları sarfetmişlerdir.

Peygamberimiz (sav)’in dünyadaki en temiz, en iffetli, Allah'tan en çok korkan insan olduğunu çok iyi bildikleri halde kendisinin haşa, evliliklerini, eşlerini ve cariyelerini bahane ederek çinsellik konulu akıl almaz iftiralar ortaya atmışlardır.

Bununla da yetinmeyerek, Allah'ın Resulü (sav)'in Hz. Ayşe annemizle küçük yaşta evlenip onu velayetine almasını haşa “küçük kız istismarı (pedofili)" gibi iğrenç bir iftira malzemesi yapacak kadar azgınlıkta ileri gitmişlerdir.

Bugün, İslam'a ve Kuran'a savaş açmış batılı bazı oriyantalist yazarlar da, Resulullah döneminde münafıkların ortaya attıkları haşa, cinsellik konulu bu tür iğrenç iftiralara kitaplarında yer vererek cahil insanları Yüce dinimiz aleyhinde kendilerince şüpheye sevk etmeye çalışmaktadır.

Oysa Yüce Allah: SAHİBİNİZ (ARKADAŞINIZ OLAN PEYGAMBER) SAPMADI VE AZMADI” (Necm Suresi, 2) ayetiyle Peygamberimiz (sav)’e yönelik haşa, tüm iftiraları yerle bir etmektedir.

BUGÜN DE AHLAKSIZCA KURGULANMIŞ AYNI ÇİRKİN İFTİRALARLA SAYIN ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARI HEDEF ALINMAKTADIR.

11 Temmuz operasyonunun ardından, bir kısım medyada kesintisiz bir biçimde sürdürülen itibarsızlaştırma kampanyasında Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına yönelik “küçük kız çocukları”yla ilgili uydurma ve asılsız senaryolara yer verilmiştir. Haşa, Peygamberimiz (sav)’e yöneltilen iftiranın aynısının günümüzde Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına atılıyor olması onların Resulullah (sav)'ın izinde olduklarını göstermesi bakımından çok manidardır.


2– 'MENFAAT VE İKTİDAR PEŞİNDE OLMA' İFTİRASI

İnkarcıların iman edenlere attıkları iftiraları belirlerken esinlendikleri en önemli kaynak kendi kötü ahlakları, çarpık ve sapkın bakış açılarıdır. Örneğin, Hz. Musa (as) insanlardan kendilerine tabi olmalarını istemiştir. Ancak, çok açıktır ki Hz. Musa (as) bu çağrısında hiçbir dünyevi beklenti peşinde değildir. Onun yegane amacı insanlara Allah'a iman ve ibadet etme konusunda örnek olmak, Allah'ın varlığını ve sonsuz kudretini tanıtmak, din ahlakını öğretmek ve onların hidayet bulmalarına vesile olmaktır.

Firavun ve çevresi ise büyük bir akılsızlıkla, Hz. Musa (as)'nın bu davetini, dünyevi makam peşinde olmak, yeryüzünde büyüklük elde etmeye çalışmak şeklinde yorumlamış ve onu iktidarlarına bir rakip olarak görmüştür.

Yüce Allah bir ayette Firavun'un çevresinin Hz. Musa (as)'yı ve Hz. Harun (as)'u haksız yere suçlamalarını şöyle anlatır:

Onlar: "Siz ikiniz, bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)dan çevirmek ve YERYÜZÜNDE BÜYÜKLÜK SİZİN OLSUN DİYE Mİ bize geldiniz? Biz, sizin ikinize inanacak değiliz" dediler. (Yunus Suresi, 78)

Oysa Hz. Musa (as) ve Hz. Harun (as), tüm diğer peygamberler ve samimi Müslümanlar gibi, asla dünyevi mevki ve çıkar peşinde olmamışlardır. Onlar insanlardan hiçbir ücret ve karşılık beklemeden, sadece Allah'ın hoşnutluğunu, rahmetini ve cennetini isteyerek insanları Allah'ın yoluna çağırmışlar ve onlara ahiret yurdunu hatırlatmışlardır.

Haşa, "menfaat peşinde koşma" iftirasına, geçtiğimiz hicri 13. yüzyılın müceddidi olarak kabul edilen büyük alim Bediüzzaman Said Nursi hazretleri de maruz kalmıştır. Bediüzzaman’ın imani çalışmalarından, Kurani tebliğinden rahatsız olan çevrelerce yönlendirilen basın-yayın kuruluşlarından birinde Bediüzzaman için şöyle denmekteydi:

“Said-i Kürdi, DİNİ SİYASETE ALET YAPARAK irticai propagandalara girişmiş ve birtakım adamları kandırarak DOĞRU YOLDAN ŞAŞIRTMAYA ÇALIŞTIĞI anlaşılmıştır… Otuz senelik mayalı bir mürteci olup İFSAD EDECEK SAF VATANDAŞ ARAMAKTADIR… Şeyhin (Bediüzzaman’ın) bu meseledeki rolünün bazı safdilleri kandırarak KENDİLERİNDEN PARA ÇEKMEK olduğu anlaşılmıştır…” (Cumhuriyet, 10 Mayıs 1935)

Aynı gazetede farklı tarihlerde ise, Dini istismar eden Said Nursi hakkında takibat başladı”, ”Said-i Nursi mühimsenecek bir kimse değildir. Maddi ve manevi menfaatler sağlamak amacında olan bir kimsedir” şeklinde karalama maksatlı asılsız haberler yayınlanmıştır.

Görüldüğü gibi, geçtiğimiz dönem Bediüzzaman hazretlerine atılan, haşa:

– DİNİ ÇIKAR AMAÇLI KULLANMAK,

– SİYASİ ÇIKAR PEŞİNDE OLMAK,

– DİNİ SAPKINLIK,

– DİNİ KULLANARAK İNSANLARI KANDIRMAK,

– İNSANLARI İFSAD ETMEK (İRADELERİNİ FESADA UĞRATMAK),

– İNSANLARI KANDIRARAK MADDİ-MANEVİ MENFAATLER, PARA ELDE ETMEK

şeklindeki itham ve iftiraların birebir aynıları bugün Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına yöneltilmektedir. Bu, adeta mucize kabilinden bir durumdur ve tarihin her döneminde Allah'ın sevgili kullarına büyük bir ecir vesilesi ve manevi bir şeref madalyası olarak bahşettiği zorlu ve çetin imtihanların bir parçasıdır. Allah'ın sevdiği kullarının üzerindeki yakın takibinin metafizik bir sonucudur.

Dünyadan hiçbir beklentisi olmayan, hiçbir malı mülkü bulunmayan, kendi deyimiyle ”kendisini beğenmemeyi kendisine meslek edinen”, son derece mütevazi ve yoksul bir hayat sürdüren Bediüzzaman gibi nurlu, üstü imanlı, yüksek ahlaklı, veli karakterli bir şahsa dahi, uzaktan yakından ilgisinin bulunmadığı, asılsız, mesnetsiz, çirkin iftiralar atılmasının amacı, Bediüzzaman’ın dev tebliği faaliyetini durdurabilmek, onu etkisiz hale getirebilmek ve Risale-i Nurları susturabilmektir. Fakat inkar edenler bunu başaramamış, Allah Bediüzzaman'ın ve Risalelerin etkisini dünya çapında yaymıştır.

AÇIKÇA GÖRÜLDÜĞÜ ÜZERE, TARİH BOYUNCA PEYGAMBERLERE VE ALLAH YOLUNDAKİ SAMİMİ MÜSLÜMANLARA ATILAN ‘DÜNYEVİ MENFAAT VE PARA ELDE ETMEYE ÇALIŞMA', 'MAKAM-MEVKİ VE İKTİDAR PEŞİNDE OLMA’ GİBİ ÇİRKİN VE GERÇEK DIŞI İFTİRALAR BUGÜN DE BİREBİR AYNI ŞEKİLDE SAYIN ADNAN OKTAR’A ATILMAKTADIR. BU, SEBEPLERLE AÇIKLANAMAYACAK SON DERECE METAFİZİK BİR DURUMDUR.


3– 'İNKARCILIK' İFTİRASI

Ayetlerde, Hz. Süleyman'ın ihtişam ve zenginliğinin şeytanların da kışkırtmasıyla, bir kısım insanlar tarafından –haşa– inkar ve sapkınlık, dinden çıkma alameti olarak algılandığına işaret edilmektedir:

Ve onlar, SÜLEYMAN'IN MÜLKÜ HAKKINDA ŞEYTANLARIN ANLATTIKLARINA uydular. SÜLEYMAN İNKAR ETMEDİancak ŞEYTANLAR İNKAR ETTİ... (Bakara Suresi, 102)

Ayette verilen bilgiye göre:

Hz. Süleyman'ın mülkünü, yani sahip olduğu güç, iktidar, zenginlik, manevi makam, itibar, eşler, kendisini çok seven, sayan, değer veren Müslümanlar... gibi özelliklerini şeytanlar insanlara karşı bir kışkırtma ve saptırma aracı olarak kullanmaya çalışmış, bu kutlu peygamber hakkında insanlara haşa, çirkin ve iftira dolu yalanlar anlatarak olumsuz telkinlerde bulunmuş, yaygaralar koparmışlardır.

– Şeytanların bu asılsız iftiraları yaymadaki amacı, insanları Hz. Süleyman'ın haşa, sapkın bir yolda olduğuna, dinden çıkıp dünyaya meylettiğine, inkar ettiğine inandırmak, ona karşı halkı kışkırtarak düşman kılmaktır. Çünkü, şeytan insanları Allah'ın dininden uzak tutmak, onları da kendisi gibi saptırıp inkara düşürmek ve cehenneme sürüklemek istemektedir.

Bu çabasının önündeki en büyük engel olarak da Allah'ın varlığını birliğini, hak dinini insanlara tebliğ eden, şeytanın hile ve oyunlarını deşifre eden peygamberleri ve onların izinden giden velileri, alimleri ve diğer salih müminleri görmektedir. Bu yüzden, onları etkisiz hale getirebilmek için iftira, yalan, karalama, itibarsızlaştırma, kışkırtma gibi her türlü yöntemi denemektedir. Onların tebliğini durdurabilmek, fitneleri yok etmelerini önleyebilmek için zindanlara, hapislere atılmaları, işkence ve zulüm görmeleri, hatta şehit edilmeleri yönünde yoğun telkin ve tahriklerde bulunmaktadır.

– Allah ayette, ŞEYTANLARIN ANLATTIKLARINA UYARAK HZ. SÜLEYMAN'IN HAŞA, İNKAR ETTİĞİNE VE YOLDAN ÇIKTIĞINA İNANANLARIN YANILGIDA OLDUĞUNU da haber vermektedir.

Şeytanların telkinine kapılan, araştırma, derin düşünme, doğruyu yanlıştan ayırdetme gibi kabiliyetileri olmayan, en küçük bir yaygara ve propagandayla kendini kitle hipnozuna kaptıran, sürü psikolojisiyle hareket eden, aklı, vicdanı ve iradesi zayıf bazı kimselerin de ne yazık ki şeytanların bu iftiralarına kanaatleri gelmektedir. Bu acınacak durumları onları çok büyük bir vebal altına sokmaktadır. Şeytanın yalanlarına ve tahriklerine kapılıp şuursuzca ona tabi olanların durumu ayetlerde şöyle haber verilir:

Şeytanların kimlere inmekte olduklarını size haber vereyim mi? Onlar, 'GERÇEĞİ TERS YÜZ EDEN', GÜNAHA DÜŞKÜN OLAN HER YALANCIYA inerler. Bunlar (ŞEYTANLARA) KULAK VERİRLER ve çoğu YALAN SÖYLEMEKTEDİRLER. (Şuara Suresi, 221-223)

– Oysa Allah, Bakara Suresi, 102. ayetinde SÜLEYMAN İNKAR ETMEDİ; ancak ŞEYTANLAR İNKAR ETTİ sözüyle, Hz. Süleyman (as) hakkındaki çirkin ve gerçek dışı hikayeleri anlatanların, iftiraları atanların ANCAK ŞEYTANLAR OLDUĞUNU, gerçekte Hz. Süleyman (as)'ın değil şeytanların inkar ettiğini bildirmektedir.

GÜNÜMÜZDE DE AYNI İFTİRALAR, HUSUMET, KISKANÇLIK VE HASET HİSLERİYLE KAVRULMUŞ KARANLIK ÇEVRELER TARAFINDAN BİR KISIM MEDYA ÜZERİNDEN YAPTIRILAN KARA PROPAGANDA YÖNTEMLERİYLE SAYIN ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARINA YÖNELTİLMEKTEDİR. NE YAZIK Kİ GERÇEKLERİ ARAŞTIRMA İHTİYACI DUYMAYAN, KULAKTAN DOLMA DEDİKODULARA İTİBAR EDEREK GERÇEK SANAN BİR TAKIM KİMSELER DE BU İFTİRALARA KULAK VERİP İNANARAK BÜYÜK BİR YANILGI VE VEBAL ALTINA GİRMEKTEDİRLER.


4– ‘İNSANLARI, AKIL VE İRADELERİNİ ZAAFA UĞRATARAK SAPTIRMA’ İFTİRASI

Kuran'da, Allah'ın gönderdiği elçilerin ve onların izinden giden salih kimselerin doğru yoluna uymuş müminlerin müşrikler tarafından "kandırılmış olmakla" itham edildikleri anlatılır. Her türlü şirkten, hurafeden, gelenekten, batıl inançtan arınmış olan hak dinden yüz çeviren müşrikler, kendilerini güya temize çıkarıp vicdanlarını rahatlatmak için iman edenleri, haşa "kandırılmışlık", "düşük akıllılık", "sığ görüşlülük" gibi çirkin hakaretlerle aşağılamaya çalışırlar. Müşriklerin bu sapkınlığı ayetlerde şöyle açıklanmaktadır:

Ve (yine) kendilerine: "İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denildiğinde: "Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler. (Bakara Suresi, 13)

Kavminden, ileri gelen inkarcılar: "Biz seni yalnızca bizim gibi bir beşerden başkası görmüyoruz; sana, sığ görüşlü olan en aşağılıklarımızdan başkasının uyduğunu görmüyoruz ve sizin bize bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine, biz sizi yalancılar sanıyoruz" dedi. (Hud Suresi, 27)

Yakın geçmişte, Bediüzzaman ve talebeleri de dönemin gazetelerinden birinde yayınlanan “İnanç Sömürücüleri” başlıklı, KARA PROPAGANDA AMAÇLI bir yazı dizisi ile benzer iftiralara maruz bırakılmışlardır. Yazı dizisinde Said Nursi’nin talebeleri hakkında haşa, Bunlar sadece ve sadece dini bir taassupla ona bağlanmışlar, gözleri kafaları başka bir şeyi görmez, anlamaz olmuştu şeklinde karalama maksatlı itham ve iftiralara yer verilmişti.

Bu iftiralarla, Bediüzzaman’ın da haşa, "dini kullanarak" çevresindeki gençlerin beyinlerini yıkadığı, bu gençlerin de güya beyinleri yıkanacak kadar akıl ve mantıktan yoksun insanlar oldukları imajı oluşturulmaya çalışılmıştır.

Oysa Bediüzzaman ve beraberindeki müminler, akılları, şuurları ve vicdanları son derece güçlü, Kuran’ın rehberliğinde hareket eden üstün imanlı ve yüksek ahlaklı insanlardır. Nitekim, söz konusu iftiraları atanlar da bu gerçeğin çok iyi farkında oldukları halde, bu mübarek insanların çok etkili imani faaliyetlerini kendi şirk ve inkar üzerine kurulu dünya görüşleri karşısında büyük bir tehdit olarak görmüşlerdir. Bu nedenle, onları kendilerince etkisiz hale getirmek için çeşitli çirkin ve içi boş iftiralarla halk nazarında itibarsızlaştırmaya çalışmışlardır.

Oysa, bu iftiraların hiçbiri ne Bediüzzaman'a ne de onun ilmi ve imani tebliğinden istifade eden Müslümanlara bir zarar verememiştir. Aksine bu tür saldırılar karşısında gösterdikleri sabır ve tevekkül onların imanlarının, manevi olgunluklarının, ahiretteki derecelerinin artmasına vesile olmuştur. Mağdur, masum ve mazlum oldukları tüm insanlar tarafından görülmüş ve anlaşılmış, kendilerine duyulan sevgi, saygı ve muhabbet kat kat artmıştır. Fikri ve manevi etkileri de kısa bir zaman sonra dünya çapında çığ gibi büyümüştür.

BUGÜN DE, TIPKI GEÇMİŞTE PEYGAMBERLERE VE BEDİÜZZAMAN'A YAPILDIĞI GİBİ SAYIN ADNAN OKTAR'A DA, GÜYA "İNSANLARIN AKIL VE İRADELERİNİ ZAAFA UĞRATIP DİNİ DUYGULARINI SUİSTİMAL EDEREK ONLARI ETKİSİNE ALDIĞI" ŞEKLİNDE ASILSIZ, MESNETSİZ, GERÇEK DIŞI İTHAM VE İFTİRALAR ATILMAKTADIR. 

YİNE ARKADAŞLARIMIZIN BÜYÜK BÖLÜMÜ DE BU SÖZDE TELKİNLERİN ETKİSİ ALTINDA KALARAK HAŞA, "KANDIRILMIŞ, BEYİNLERİ YIKANMIŞ, İRADELERİ FELCE UĞRAMIŞ" KİMSELERMİŞ GİBİ GÖSTERİLMEYE ÇALIŞILMAKTADIR. 

BU YALAN VE İFTİRALAR ÜZERİNDEN DE, SAYIN ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARIMIZ ALEYHİNDE, 1 SENEDEN UZUN BİR SÜREDİR KARALAMA MAKSATLI GÖRÜLMEMİŞ BİR ALGI OPERASYONU ARALIKSIZ BİR BİÇİMDE YÜRÜTÜLMEKTEDİR.

Her ne olursa olsun, geçmişte haşa bu tür çirkin iftira ve karalamalara maruz kalan tüm Peygamberler, veliler ve salih müminler gibi dünyada ve ahirette en güzel sonuç Allah'ın izniyle onları beklemektedir.


5– 'HIRSIZLIK VE DOLANDIRICILIK' İFTİRASI

Kuran'da, kardeşlerinin Hz. Yusuf (as)’a karşı şiddetli bir kıskançlık besledikleri bildirilmektedir. Bu kıskançlıkları nedeniyle Hz. Yusuf'u küçük yaştayken bir kuyuya terk etmişler, onun ailesinden ve sevdiği insanlardan kopmasına neden olmuşlardır.

Kuran'da Hz. Yusuf'un, iyi kalpli küçük kardeşini diğer günahkar kardeşlerinden ayırıp kendi yanında tutabilmek için Allah'ın vahyiyle bir taktik uyguladığı anlatılır. Hz. Yusuf (as) hükümdarın su kabını kardeşinin yükünün içine bırakıp sonra da bulmuş gibi yaparak bu sayede ülkesinin kanunlarına göre onun diğer kardeşleriyle gitmesine izin vermeyip yanında alıkoyabilmiştir.

Bu zahiren küçük kardeşinin hırsızlığı gibi görünen ancak planlı bir taktik olan olay üzerine günahkar kardeşleri, karşılarındakinin Hz. Yusuf (as) olduğundan habersiz, ona hemen gıyabında ahlaksızca "hırsızlık iftirası"nda bulunmuşlardır.

Günahkar kardeşlerinin Hz. Yusuf (as)'a hırsızlık iftirası atmaları ayette şöyle anlatılır:

Dediler ki: "Şayet çalmış bulunuyorsa, BUNDAN ÖNCE ONUN KARDEŞİ DE (HZ. YUSUF) ÇALMIŞTI." Yusuf bunu kendi içinde saklı tuttu ve bunu onlara açıklamadı (ve içinden): "Siz daha kötü bir konumdasınız" dedi. "SİZİN DÜZMEKTE OLDUKLARINIZI ALLAH DAHA İYİ BİLİR." (Yusuf Suresi, 77)

Görüldüğü gibi ayette Hz. Yusuf (as)'a düzen kuranların Allah'ın bilgisi dahilinde oldukları ve Allah Katında kötü bir konumda oldukları bildirilmektedir.

GÜNÜMÜZDE DE YİNE BENZER BİR İFTİRA SAYIN ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARINA ATILMAKTADIR. 

Bu masum insanlar, ‘kara para aklama ve dolandırıcılık’ gibi hiçbir aslı ve dayanağı olmayan, hayali ithamlarla suçlanmaktadır. Oysa güya dolandırıcılık faaliyeti, kara para aklama trafiği gibi gösterilmeye çalışılan işlemlerinin, arkadaşlarımıza ait şirketlerin elemanlarının bankalara düzenli olarak yatırdıkları 500’er 1000’er liralık elektrik, su, doğalgaz vb. ödemeler olduğu ortaya çıkmıştır.

Yine 100 milyonlarca dolarlık kara para akladığı iddia edilen A9 TV, Global Yayıncılık gibi şirketlerin bir bakkal dükkanından fazla ciro ve sermayeleri olmadığı görülmüştür.

Tüm bu gerekçelere rağmen dosyada hiçbir somut suç delili bulunmamasının telaşını yaşayan kumpasçılar hala, "çamur at izi kalsın" mantığındaki çirkin ve mesnetsiz iftiraları bir kısım medya üzerinden sürekli tekrarlayarak kamuoyunu yanıltma çabasındadırlar.

Geçmişte Hz. Yusuf (as)'a, diğer peygamberlere ve salih müminlere olduğu gibi bugün de aynı çirkin ve asılsız iftiraların Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına atılması, müşrik ve münafıkların her devirde müminlere duydukları kin ve haset ve öfkenin ne kadar büyük ve şiddetli olduğunu gözler önüne sermektedir.


6– ‘YALANCILIK, ŞIMARIKLIK VE KENDİNİ BEĞENMİŞLİK’ İFTİRASI

İnsanlar doğal olarak, yalan söyleyen, şımarık ve kendini beğenmişkişilere karşı antipati duyar, onlara benzemek ve onlarla beraber olmak istemezler. Müşrik ve münafıklar da insanların bu doğal ve fıtri tepkisini, haklarında çok çeşitli yalan ve iftiralar yaydıkları müminlere karşı yönlendirip hedef saptırırlar. Müminlere haksız yere, haşa "yalancı, kibirli ve şımarık oldukları"na dair asılsız ve alçakça iftiralar atarak bu mübarek ve alçak gönüllü insanları toplumun öfke ve nefretine maruz bırakmaya çalışırlar.

Müşrikler tarafından bu konuda en büyük iftiralara maruz kalan elçilerden biri Hz. Salih (as)'tir:

Semud (kavmi) de uyarıları yalanladı. Dediler ki: "Bizden biri olan bir beşere mi uyacağız? Bu durumda gerçekten biz bir sapıklık (delalet) ve çılgınlık içinde kalmış oluruz." "Zikr (vahy) içimizden ona mı bırakıldı? Hayır, o çok yalan söyleyen, kendini beğenmiş bir şımarıktır." ONLAR YARIN, KİMİN ÇOK YALAN SÖYLEYEN, KENDİNİ BEĞENMİŞ BİR ŞIMARIK OLDUĞUNU BİLİP-ÖĞRENECEKLERDİR. (Kamer Suresi, 23-26)

Bu ayetlerde görüldüğü gibi Hz. Salih'in kavmi, içlerinden bir insana Allah'ın lütufta bulunmasını, ona elçilik görevi vermesini kıskanmışlar, Allah'ın müminlere dünyada ve ahirette nimet vermesinden ötürü içlerinde biriktirdikleri haset, kin ve öfkeyle haklarında bu tür çirkin ve asılsız iftiralar yaymaya kalkmışlardır.

GEÇMİŞTE HZ. SALİH (AS)'E VE DİĞER BİRÇOK PEYGAMBERLERE VE MÜMİNLERE ATILAN BENZER İFTİRALAR BUGÜN DE MÜŞRİK VE MÜNAFIKLAR TARAFINDAN AYNI PERVASIZLIKLA SAYIN ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARINA ATILMAYA ÇALIŞILMAKTADIR. NE VAR Kİ TARİHİN HİÇBİR DÖNEMİNDE HİÇBİR TUZAK, HİLE, DÜZEN VE İFTİRA MÜMİNLERE ZARAR VERMEMİŞTİR. ALLAH BUNA İZİN VERMEMİŞTİR, VERMEYECEKTİR İNŞAALLAH.

ALLAH'IN KENDİ KATINDAN, ECİRLERİNİ KAT KAT ARTIRMAK VE ONLARI ARINDIRIP TEMİZLEMEK İÇİN ZAMANI BELLİ BİR SÜREYE KADAR MÜMİNLERİ GÜZEL BİR İMTİHANLA İMTİHAN ETMESİ NE MÜŞRİK VE MÜNAFIKLAR İÇİN BİR ZAFERDİR, NE DE MÜMİNLER İÇİN BİR KAYIP VE YENİLGİDİR. 

ZAHİREN ŞER VE ZARAR GİBİ GÖRÜNEN MÜŞRİK VE MÜNAFIK SALDIRILARININ GERÇEKTE MÜMİNLER İÇİN ÇOK BÜYÜK BİR HAYIR OLDUĞUNU ALLAH ZAMANI GELDİĞİNDE HEP GÖSTERMİŞTİR VE BUNDAN SONRA DA KENDİ DİLEMESİYLE GÖSTERECEKTİR. 

ARALARINDAN PİSLİKLER TEMİZLENDİKTEN SONRA ALLAH, MÜMİNLERDEN DİLEDİĞİNİ ŞEHİTLER OLARAK KATINA ALACAK, DİLEDİĞİ İSE HAK YOLDA DEVAM EDEREK TÜM MÜŞRİK VE MÜNAFIKLARA ÜSTÜN GELECEKTİR. BU ALLAH'IN DEĞİŞMEZ BİR KANUNUDUR.


7– ‘SAPKIN BİR DİNİ İNANIŞA SAHİP OLUP İNSANLARI DA DİNLERİNDEN SAPTIRMAYA ÇALIŞMA’ İFTİRASI

Kuran'da birçok elçinin, inkarcıların büyük bir iftirası olarak, haşa "sapkın bir dini inanışa sahip olmak ve insanları da mevcut inançlarından döndürmeye çalışmakla" suçlandığı bildirilir. Müşrikler ve münafıklar, Allah'a ve ahiret gününe iman etmedikleri halde, elçilere karşı gelirken ikiyüzlü ve sahtekarca haktan yanaymış gibi görünürler. Halkı müminler aleyhinde kışkırtmak için elçileri ve onlara tabi olanları, haşa hak dini değiştirmek hatta ortadan kaldırmak isteyen insanlar gibi göstermeye çalışırlar.

Oysa, elçiler tam aksine Allah'ın gönderdiği hak dini savunan ve tebliğ eden, hurafeleri ve batıl inançları ortadan kaldıran kutlu insanlardır. İnkarcıların bu iftiralarındaki amaçları ise kendilerince samimi Müslümanları halkın gözünde haşa, güvenilmez, tehlikeli ve "din kisvesi altında çıkar arayan" insanlar gibi göstermeye çalışmaktır. Aynı iftiralara geçmişte Firavun ve yakın çevresi de Hz. Musa (as) ve Hz. Harun (as)'a karşı başvurmuştur:

Dediler ki: "Bunlar her halde iki sihirbazdır, sizi sihirleriyle yurdunuzdan sürüp-çıkarmak ve ÖRNEK OLARAK TUTTURDUĞUNUZ YOLUNUZU (DİNİNİZİ) YOK ETMEK İSTEMEKTEDİRLER." Bundan ötürü, tuzaklarınızı bir araya getirin, sonra gruplar halinde gelin; bugün üstünlük sağlayan, gerçekten kurtuluşu bulmuştur. (Taha Suresi, 63-64)

Bir başka ayette ise Firavun'un tüm inkarına ve zalimliğine rağmen suret-i haktan görünerek şöyle dediği bildirilmektedir:

Firavun dedi ki: "Bırakın beni, Musa'yı öldüreyim de o (gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarsın. Çünkü ben, SİZİN DİNİNİZİ DEĞİŞTİRMESİNDEN ya da yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum." (Mümin Suresi, 26)

Firavun'un bu sözlerinde samimi olmadığı, ancak bu iddiayı halkın gözünü boyamak için ortaya attığı açıktır. Çünkü gerçek dini ortadan kaldırmak isteyen, yeryüzünde fesat ve bozgunculuk çıkaran, insanlara zulmeden asıl kendisidir.

Hz. Musa (as) dışında da pek çok elçi benzer yalanlarla iftiraya maruz kalmıştır. Bu mübarek elçilerden biri de Hz. Nuh (as)'tur. Ayetlerde şu şekilde bildirilmektedir:

KAVMİNİN ÖNDE GELENLERİ, "gerçekte biz seni açıkça bir 'şaşırmışlık ve sapmışlık' içinde görüyoruz" dediler. O: "Ey kavmim, bende bir 'şaşırmışlık ve sapmışlık' yoktur; ama ben alemlerin Rabbinden bir elçiyim." dedi. (Araf Suresi, 60-61)

Kavimleri tarafından aynı yalanlarla suçlanan elçilerden ve salih Müslümanlardan bazıları ise Kuran'da şöyle bildirilmiştir:

Dediler ki: "Ey Salih, bundan önce sen içimizde kendisinden (iyilikler ve yararlılıklar) umulan biriydin. Atalarımızın taptığı şeylere tapmaktan sen bizi engelleyecek misin? Doğrusu biz, senin bizi davet ettiğin şeyden kuşku verici bir tereddüt içindeyiz." (Hud Suresi, 62)

Doğrusu, 'suç ve günah işleyenler,' kimi iman edenlere gülüp-geçerlerdi. Yanlarına vardıkları zaman, birbirlerine kaş-göz ederlerdi. Kendi yakınlarına döndükleri zaman neşeyle dönerlerdi. Onları gördükleri zaman ise: "Bunlar elbette şaşkın-sapıklardır" derlerdi. (Mutaffifin Suresi, 29-32)

Oysa, asıl şaşkınlık ve sapkınlık içinde olanlar, Allah'ın gönderdiği hak dini açıkça inkar ettikleri, atalarının sapkın dinine körü körüne uydukları ve açıkça Allah'a şirk koştukları halde, tertemiz, dürüst, samimi, Allah'ın rızasından başka amaçları olmayan müminlere iftiralar atarak zulmeden müşriklerdir.

Tarihte elçilere atılan haşa, "dinde sapkınlık" iftirası Bediüzzaman’a da atılmıştır. Bu iftira onun İslami hükümleri saptırarak, kendine göre bir din anlayışı savunduğu ve çevresindeki kişilere de bu sapkın dini telkin ettiği yönündedir. Bu provokasyonların amacı, halkı ve konuyu ayrıntısıyla bilmeyen bazı dindar çevreleri kışkırtarak, Bediüzzaman’ı yanlış tanımalarını ve ona tepki göstermelerini sağlayıp imani ve Kurani tebliğini sekteye uğratabilmektir.

GEÇMİŞTE, HAK DİNİN EN BÜYÜK SAVUNUCULARI OLDUKLARI HALDE ELÇİLERE, ONLARIN İZİNDEN GİDEN SALİHLERE VE YAKIN TARİHTE BEDİÜZZAMAN'A ATILAN HAŞA "SAPKIN BİR DİNİ İNANIŞA SAHİP OLUP DİĞER İNSANLARIN DA DİNLERİNİ DEĞİŞTİRMEYE ÇALIŞMA" İFTİRASI BUGÜN BİREBİR SAYIN ADNAN OKTAR’A ATILMAKTADIR.

Bu tarz iftiralar her dönemde müşrik ve münafıklar tarafından insanları hak yola davet eden müminleri haşa, karalayarak, değersiz ve sapkın gibi göstermeye çalışarak imani faaliyetlerini etkisiz hale getirebilmek amacıyla atılır.


8– ‘DELİLİK’ İFTİRASI

Her dönemde inkarcı, müşrik ve münafıkların sıklıkla başvurdukları başka bir şeytani yöntem ise elçileri ve salih müminleri haşa "delilikle" itham etmeleridir. Hz. Muhammed (sav) de dahil olmak üzere birçok elçi, Allah'a ve dine olan bağlılıkları, davalarından asla vazgeçmemeleri, taviz vermemeleri, sarsılmaz bir imana ve kararlılığa sahip olmaları nedeniyle haşa "deli (mecnun) olma" iftirası ile karşılaşmışlardır. Allah ayetlerinde, elçilerin delilikle itham edilmelerinin nedenini şöyle bildirir:

Ya da kendi elçilerini tanımadılar mı ki, şimdi onu inkar ediyorlar? Yahut: "Onda bir delilik var" mı diyorlar? Hayır, o, onlara hak ile gelmiş bulunmaktadır ve onların çoğu hakkı çirkin karşılıyorlar... (Müminun Suresi, 69-71)

Kuran'da delilik suçlaması ile karşılaştıkları haber verilen bazı elçilerin örnekleri şöyledir:

HZ. MUHAMMED (SAV)

Onlar: "Ey kendisine kitap indirilen (Muhammed). Gerçekten sen cinlenmiş (bir deli)sin," dediler. (Hicr Suresi, 6)

O inkar edenler, zikri (Kur'an'ı) işittikleri zaman, seni neredeyse gözleriyle devireceklerdi. "O, gerçekten bir delidir" diyorlar. (Kalem Suresi, 51)

Sonra, ondan yüz çevirdiler ve dediler ki: "(Bu,) Öğretilmiştir, bir delidir." (Duhan Suresi, 14)

HZ. HUD (AS)

Kavminin önde gelenlerinden inkar edenler dediler ki: "Gerçekte biz seni 'aklî bir yetersizlik' içinde görüyoruz ve doğrusu biz senin yalancılardan olduğunu sanıyoruz." (Hud:) "Ey kavmim" dedi. "Bende 'akıl yetersizliği' yoktur; ama ben gerçekten alemlerin Rabbinden bir elçiyim" dedi. (Araf Suresi, 66-67)

HZ. NUH (AS)

"O, kendisinde delilik bulunan bir adamdan başkası değildir, onu belli bir süre gözetleyin." "Rabbim" dedi (Nuh). "Beni yalanlamalarına karşılık, bana yardım et." (Müminun Suresi, 25-26)

Kendilerinden önce Nuh kavmi de yalanlamıştı; böylece kulumuz (Nuh)u yalanladılar ve: "Delidir" dediler. O 'baskı altına alınıp engellenmişti.' (Kamer Suresi, 9)

HZ. MUSA (AS)

(Firavun) Dedi ki: "Şüphesiz size gönderilmiş bulunan elçiniz, gerçekten bir delidir." (Şuara Suresi, 27)

Ayetlerde de görüldüğü üzere inkarcılar ve müşrikler, Allah'ın gönderdiği peygamberleri yalanlamak ve vazifelerini etkisiz kılabilmek adına insanların en üstün imanlı, en yüksek şuurlu, en akıllı, en ahlaklı ve en zekileri olan bu mübarek şahısları haşa, delilik, akli yetersizlik, cinlenmişlik gibi kötü sıfatlarla karalamaya çalışarak kendi kıt akıllarınca onları küçük düşürmeye çalışmışlardır.

Oysa, Allah ayetlerinde hiçbir peygamberde ve elçide delilik olmadığını özel olarak belirterek inkarcı ve müşriklerin iftiralarını her devirde geçersiz kılmaktadır:

Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun. SEN, RABBİNİN NİMETİYLE BİR MECNUN DEĞİLSİN. Gerçekten senin için kesintisi olmayan bir ecir vardır. Ve ŞÜPHESİZ SEN, PEK BÜYÜK BİR AHLAK ÜZERİNDESİN. (Kalem Suresi, 1-4)

SİZİN SAHİBİNİZ (VEYA ARKADAŞINIZ OLAN PEYGAMBER)DE HİÇBİR DELİLİK YOKTUR. O, yalnızca sizi, şiddetli bir azabın öncesinde uyarandır. (Sebe Suresi, 46)

SAHİPLERİNDE (YA DA ARKADAŞLARI OLAN PEYGAMBERDE) DELİLİKTEN HİÇBİR ŞEY OLMADIĞINI DÜŞÜNMÜYORLAR MI? O, apaçık bir uyarıcıdan başkası değildir. (Araf Suresi, 184)

Yahut: "Onda bir delilik var" mı diyorlar? Hayır, o, onlara hak ile gelmiş bulunmaktadır ve onların çoğu hakkı çirkin karşılıyorlar. (Mü’minun Suresi, 70)

BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİ DE DELİLİK İFTİRASI ATILARAK ENGELLENMEK İSTENMİŞTİR

Geçtiğimiz hicri 13. yüzyılın müceddidi kabul edilen Bediüzzaman Said Nursi hazretleri de haşa "delilik" iftiralarına uğramıştır. Bediüzzaman Said Nursi hazretleri, 13. hicri yüzyılda yetişmiş en büyük İslam alimlerinden biridir. 87 yıl süren hayatı boyunca İslam’ı ve Kuran'ı savunmuş, tebliğ etmiş, inkarcı felsefelere, dine ve mukaddesata karşı olanlara yönelik büyük bir ilmi ve fikri mücadele vermiştir.

Said Nursi 1908 yılında, bir takım düzmece ve asılsız suçlamalarla mahkemeye sevk edilmiş ve mahkemenin görevlendirdiği doktor heyeti kendisine düzmece bir haşa, "akli dengesi bozuk" raporu vermiştir. Daha sonra sevk edildiği akıl hastanesindeki bir başka doktor ise, Bediüzzaman'la yaptığı konuşmadan sonra "BU ADAMDA DELİLİK VARSA, DÜNYADA AKILLI YOKTUR" diyerek, raporun asılsızlığını vurgulamıştır.

Ne var ki asıl amaç iftirayla karalamak olduğu için Bediüzzaman bundan sonra da bir kısım basında sık sık delilik suçlamasıyla karşılaşmıştır. Yine şirk ve inkar zihniyetinin savunucusu olan bazı yayınlarda da haşa, "Said Nursi tımarhaneye de girip çıkmıştır" gibi yanıltıcı algı ifadeleriyle, bu büyük İslam alimine kendilerince itibarsızlaştırma operasyonları yapmışlardır. Ancak bu da, inkar edenlerin müminler aleyhinde kurdukları tüm tuzaklar gibi hiçbir zaman başarıya ulaşmamıştır. Allah bir Kuran ayetinde şöyle buyurmaktadır:

Onlardan öncekiler de hileli-düzenler kurmuşlardı; fakat düzen kuruculuğun (tedbirlerin, karşılık vermelerin) tümü Allah’a aittir. Her bir nefsin ne kazandığını O bilir. Bu yurdun sonu kimindir, inkar edenler pek yakında bileceklerdir. (Rad Suresi, 42)

Cumhuriyet tarihinde Bediüzzaman’dan sonra sırf karalamak ve itibarsızlaştırmak kastı ile haşa ‘akli yetersizlik ve delilik’le suçlanan tek Müslüman ilim ve fikir adamı Sayın Adnan Oktar olmuştur:

1986 yılında Sayın Adnan Oktar, "Türk Kavmindenim, İslam Milletindenim" sözlerinden ötürü hiçbir haklı hukuki gerekçe gösterilmeden tutuklanmış ve cezaevine konmuştur. 9 ay boyunca tekli hücrelerde tecrit edilerek tutulmuştur. Daha sonra Adli Tıp'ta, 40 gün boyunca ayağından yatağa zincirli bir vaziyette tutulmuştur. Sonrasında ise akıl sağlığı yerinde olmadığı iftirasıyla Bakırköy Akıl Hastanesi'ne nakledilmiş ve sözde müşahede altına alınmıştır. Hastanede, en tehlikeli hastaların bulunduğu "14A" koğuşunda tutulmuştur.

Sayın Adnan Oktar hapishanede ve akıl hastanesinde toplam 19 ay tutulmuş ve ardından savcılığın, "İFADELERİNDE SUÇ UNSURU BULUNMADIĞINI" belirtmesiyle beraat etmiş ve mahkemece serbest bırakılmıştır.

NE VAR Kİ SAYIN ADNAN OKTAR HAKKINDA AYLARCA HAŞA, "DELİ OLDUĞU" İFTİRALARIYLA KARALAMA KAMPANYALARI DÜZENLEYEN BİR KISIM MEDYA, GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİ TARAFINDAN KENDİSİNE VERİLEN VE AKIL SAĞLIĞININ TÜMÜYLE YERİNDE OLDUĞUNU BELİRTEN "SAĞLAM" RAPORUNU HİÇBİR ZAMAN HABER YAPMAMIŞ, HİÇBİR ZAMAN KAMUOYUNA DUYURMAMIŞTIR.

Geçtiğimiz yıllarda, yine bir takım kumpasçı çevreler tarafından Sayın Adnan Oktar'ın faaliyetlerini engellemeye yönelik kurgulanan "akıl sağlığı yerinde değildir" iftirasının düzmece ve gerçek dışı olduğu, kendisinin akıl ve ruh sağlığının en üst düzeyde olduğu, 60'a yakın uzman doktor, profesör ve hastane heyet raporlarıyla bir kez daha ortaya konmuştur. 

Tarihte peygamberlere ve yakın geçmişte Bediüzzaman'a atılan bu iftiranın Sayın Adnan Oktar’a yöneltilmesi, Allah'ın salih kulları üzerindeki kanununda bir değişme olmadığının görülmesi açısından son derece önemlidir.


9– 'TELKİN, HİPNOZ, BEYİN YIKAMA GİBİ YÖNTEMLERLE İNSANLARI KANDIRMA, ETKİ ALTINA ALMAİFTİRASI

Küfrün önde gelenlerinin, müşriklerin ve münafıkların, elçilerin, peygamberlerin, onların izinden giden müminlerin imani faaliyetlerini, tebliğlerini kesmek, insanların onlara inanıp güvenmelerini engellemek için uydurdukları iftiralardan biri de "büyücülük" ve "sihirbazlık" iftirasıdır. Bu iftiranın günümüzdeki karşılığı ise "insanları telkin, hipnoz gibi yöntemlerle kandırma, etki altına alma, kendine bağlama" gibi iftiralardır.

Her şeyden önce, SAMİMİ BİR MÜMİN DÜNYANIN EN AKILLI VE EN ŞUURLU İNSANIDIR. DOLAYISIYLA, HERHANGİ BİRİNİN TELKİNİ, HİPNOZU, TAHRİKİ VEYA YÖNLENDİRMESİ İLE HAREKET ETMEZ. Allah'ın Kitabı ve Peygamberi (sav) vasıtasıyla gösterdiği doğrulara ve ölçülere göre hareket eder. Ve bu doğruları harfiyen uygulayan, elçilerin ve peygamberlerin izinden giden, samimi, dindar, akıllı, ahlaklı, dürüst, güvenilir, ilim ve takva sahibi müminlerin önde gidenlerine, alimlerine itimat eder, onların sözlerine ve öğütlerine değer verir, itibar eder, onlara saygı ve sevgiyle sahip çıkar, destek olur, koruyup kollar.

Müşrikler ve münafıklar ise müminlerin, değer verdikleri, güvendikleri, sevip saydıkları ilim, hikmet ve fazilet sahibi büyüklerinin sözlerine itibar etmelerini, alimlerin güzel öğütlerine kulak vermelerini "etki altında kalma", "beyni yıkanma", "kandırılma", "peşinden gitme", "hipnozunda olma" gibi olmadık çirkin ve saçma yakıştırmalarla çarpıtmaya çalışırlar. Müminleri, bu şekilde kendilerince haşa akılsız, iradesiz, kişiliksiz kimselermiş gibi damgalamaya, itibar ettikleri önde gelen fazilet sahibi büyüklerini ve alimlerini de haşa dini kullanarak dünyevi çıkar elde etmeye çalışan insanlarmış gibi gösterme çabasına girerler.

Bu amaçla, elçilere ve salih müminlere geçmişte yöneltilen iftira ise "büyücülük" ve "sihirbazlık" iftirasıdır. Her dönemde müminler peygamberlerin ve elçilerin getirdikleri hak dinden, İlahi vahiyden, onların doğru, çarpıcı ve hikmetli sözlerinden, üstün akıllarından güzel ahlaklarından, nurlarından, doğru, dürüst ve güvenilir olmalarından çok etkilenmiş ve onlara inanıp tabi olmuşlardır. Elbette ki bu olumsuz ve yanlış anlamda bir etkilenme değil, Allah'ın gösterdiği en doğru yola ve O'nun gönderdiği elçilerine uymaktır.

Ancak, ayetin haber verdiği gibi, şeytanlara uyarak "gerçeği ters yüz eden" yalancılar (Casiye Suresi, 221-223) bu en doğru, en makbul ve en erdemli tavrı tam tersine çarpıtmaya çalışırlar. Haşa, peygamberlerin ve elçilerin insanları "sihir" ve "büyü" yoluyla etkileyip aldattıkları yalanını yaymaya çalışır, halka bunun yaygarasını yaparlar.

Allah bir ayetinde inkar edenlerin iman edenlere yönelttikleri büyücülük suçlamasını alışkanlık haline getirdiklerini şöyle bildirir:

İşte böyle; onlardan öncekiler de bir elçi gelmeyiversin, mutlaka, "büyücü ve cinlenmiş" demişlerdir. ONLAR BUNU (TARİH BOYUNCA) BİRBİRLERİNE VASİYET Mİ ETTİLER? HAYIR; ONLAR 'AZGIN VE TAŞKIN' BİR KAVİMDİR. (Zariyat Suresi, 52-53)

Kuran'da Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'e atılan büyücülük iftiraları şöyle anlatılır:

İçlerinden bir adama: "İnsanları uyar ve iman edenlere, muhakkak kendileri için Rableri Katında 'gerçek bir makam' olduğunu müjde ver" diye vahyetmemiz, insanlara şaşırtıcı mı geldi? İnkar edenler, "GERÇEKTEN BU, AÇIKÇA BİR BÜYÜCÜDÜR" dediler. (Yunus Suresi, 2)

İçlerinden kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaştılar. KAFİRLER DEDİ Kİ: "BU, YALAN SÖYLEYEN BİR BÜYÜCÜDÜR. İlahları bir tek ilah mı yaptı? Doğrusu bu, şaşırtıcı bir şey. (Sad Suresi, 4-5)

Biz onların seni dinlediklerinde ne için dinlediklerini, gizli konuşmalarında da o zalimlerin: "SİZ BÜYÜLENMİŞ BİR ADAMDAN BAŞKASINA UYMUYORSUNUZ" DEDİKLERİNİ çok iyi biliriz. (İsra Suresi, 47)

Müşrikler yalnızca peygamberlere "büyücülük" iftirası atmakla kalmamış, Allah'ın indirdiği hidayet ve rahmet kaynağı olan kitaplarını da, insanları karanlıktan aydınlığa çıkardığı, sapkınlıktan hidayete yönelttiği, atalarının batıl dinlerinden hak dine döndürdüğü için haşa, "sihir" olmakla itham etmişlerdir. Kendince, haşa Kuran'a saldırmak ve güya etkisiz kılabilmek amacıyla bir müşriğin bu iftirası ayetlerde şöyle haber verilir:

Sonra baktı. Sonra kaşlarını çattı, suratını astı. En sonunda, kibirini yenemeyip sırt çevirdi de: "BU (KUR'AN)" DEDİ, "OLSA OLSA NAKLEDİLEN BİR SİHİRDİR. Bu, insan sözünden başka bir şey değil." (Müddessir Suresi, 21-25)

İnkar edenler, elçilere haşa "büyücü" iftirası atmalarının dışında, kendilerince onları haşa itibarsızlaştırmak amacıyla, aynen "delilik" iftirası atmaları gibi, elçilerin kendilerinin de haşa "büyülenmiş oldukları" yalanını söyleyecek kadar ileri gitmişlerdir. Bu suretle, kendilerince müminlerin haşa, elçinin yanından uzaklaşacakları, ona ihanet edecekleri, dağılıp ayrılacakları gibi boş ve akılsızca bir zanna kapılmışlardır.

Ne var ki bu iftira da Allah'ın dilemesiyle, müminlere zarar vermek şöyle dursun aksine büyük bir rahmete dönüşmüştür. Bazı münafıkların ve kalplerinde hastalık bulunanların ya da müminler arasında inkarlarını gizleyen sahtekarların gerçek yüzlerinin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Bu vesileyle Allah inananları bu pisliklerden arındırıp kurtarmıştır. 

Elçilere "büyülenmiş" iftirasının atıldığını bildiren ayetlerden bazıları şöyledir:

Dediler ki: "Sen ancak büyülenmişlerdensin. Sen yalnızca bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin; eğer doğru sözlü isen, bu durumda bir ayet (mucize) getir-görelim." (Şuara Suresi, 153-154)

… Zulmedenler dedi ki: "Siz olsa olsa, ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz." (Furkan Suresi, 8)

Peygamber Efendimiz (sav)'e olduğu gibi kendisinden önce Hz. Musa (as)'ya da "büyücülük" iftirası atıldığı ayetlerde şöyle bildirilmektedir:

Andolsun, Biz Musa'yı ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik; Firavun'a, Haman'a ve Karun'a. Ama onlar: (BU) YALAN SÖYLEYEN BİR BÜYÜCÜDÜR" DEDİLER. (Mümin Suresi, 23-24)

(Firavun,) Çevresindeki önde gelenlere: "BU" DEDİ, 'DOĞRUSU BİLGİN BİR BÜYÜCÜDÜR. BÜYÜSÜYLE SİZİ YURDUNUZDAN SÜRÜP ÇIKARMAK İSTİYOR; ne buyurursunuz?" (Şuara Suresi, 34-35)

Hz. Musa (as)’nın ise bu iftiraya şöyle cevap verdiği haber verilmektedir:

Musa: "Size hak geldiğinde (böyle) mi söylersiniz? Bu bir büyü müdür? Oysa büyücüler, kurtuluşa ermezler" dedi. (Yunus Suresi, 77)

HZ. MUHAMMED (SAV), HZ. MUSA (AS) VE BİRÇOK PEYGAMBERE ATILAN "BÜYÜCÜLÜK" İFTİRASI BUGÜN İSE "İNSANLARI TELKİN VE HİPNOZ GİBİ YÖNTEMLERLE ETKİ ALTINA ALIP, KANDIRMA, KENDİNE BAĞLAMA" GİBİ GÜNCEL İFADELERLE SAYIN ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARINA ATILMAKTADIR.


Bu bölümde gördüğümüz gibi, tarih boyunca ve günümüzde inkarcılar, Yüce Allah'ın elçilerine ve salih müminlere olan düşmanlık ve kinlerini hep aynı saldırı, iftira, suçlama ve karalama yöntemleriyle dışa vurmaktadır.

Müminlere sayısız iftiralar atılması, aleyhlerinde çok incitici sözler söylenmesi ve bunun Allah'ın değişmeyen bir kanunu olması bize KURAN'DA HABER VERİLEN BİR GERÇEKTİR. Kuran'da, geçmişte iftiracıların Peygamberlere ve Müslümanlara iftiralar atarak hiçbir sonuç elde edemedikleri, hiçbir nihai başarı kazanamadıkları, hile ve düzenlerinin sonunda hep boşa çıktığı, tuzaklarının da mutlaka kendi aleyhlerine döndüğü kesin bir şekilde haber verilmektedir.

DE Kİ: "SİZ BİZİM İÇİN İKİ GÜZELLİKTEN (ŞEHİDLİK VEYA ZAFERDEN) BİRİNİN DIŞINDA BAŞKASINI MI BEKLİYORSUNUZ? OYSA BİZ DE, ALLAH'IN YA KENDİ KATINDAN VEYA BİZİM ELİMİZLE SİZE BİR AZAB DOKUNDURACAĞINI BEKLİYORUZ. ÖYLEYSE SİZ BEKLEYEDURUN, KUŞKUSUZ BİZ DE SİZLERLE BİRLİKTE BEKLEYENLERİZ. (TEVBE SURESİ, 52)